• DOLAR 32.443
  • EURO 34.849
  • ALTIN 2452.516
  • ...

Entegrasyon; istikrar ve beraber yaşayabilmek için farklı milletlerin uyuma girmesi, ortak paydalarda buluşmasıdır. Bunun aksi, asimilasyondur ki devleti oluşturan farklı Miletlerin tüm değerlerinin red ve inkârıdır. Hakim tek bir milletin; renk ve kültürünün, devleti oluşturan tüm milletlere dayatılmasıdır.

Bu da despotizmdir, faşizmdir, tiranlıktır. Böyle devletlerin liderleri de faşisttir, despottur, Drakula’dır, ehrimendir; Kur’anî deyimle de tağuttur. Bilinen çağlardan günümüze kadar bunlara örnek olabilecek sayısız lider ve devlet olmuştur. Bunların önünde duran yegâne güç ise halkların şahsında tecelli etmiş Hakk’ın iradesidir. Buna hakikat ve medeniyet, zıddına ise cehalet cephesi diyebiliriz. Bu zaviyeden bakıldığında, entegrasyon hayatın bir gerçeğidir ama entegrasyonun asimilasyona dönüşmesi ise asıl sorun diyebileceğimiz terörün kaynağıdır.

Peşinen söyleyelim; Müslüman halklarda ciddi bir entegrasyon sorunu vardır. Bunun sebebi de ilim, izan ve imana rağmen dayatılan uygulamalardır. Esasen dayatılan bu uygulamalar, insanlığın, binlerce yıldır oluşturduğu ortak akla da aykırıdır.

İslam âleminde, özellikle de Vahyin anakarası olan Orta Doğu’da yaşayan kardeş halkların yaşadıkları coğrafyada, “yok” denen “bir var,” vardır; Kürt Sorunu!

Öyle bir sorun ki; yok dedikçe var oluyor. Sıradan çözümler arandıkça, ana sorun oluyor. Öteledikçe beriye geliyor. Bölgenin bilenleri, yıllardır ayet ve hadislere rağmen sorunu, seküler hakim zihniyetlerin yararına yoruyor, öteliyor ama istikrarımıza dolanıyor; ilim, izan, vicdan ve cüzdanımıza dokunuyor. Olmadı, olmuyor..

Çünkü bölgeye sızan en amatör istihbaratlar bile bunu kullanıyor; küresel istihbaratlar tam da buradan işe başlıyor, durumdan vazife çıkarıyor. “Demokrasi, insan hakları, eşitlik, adalet, özgürlük, yaşam hakkı..” gibi tüm güzel kavramlara burada operasyon düzenliyor, düzenleyebiliyor.

Çünkü sorun var!

Batı toplumlarında da aynı sorunlara gidecek zeminler var ama onlar; bilim, iz’an ve insanlığın ortak aklıyla sorunu, sorun olmaktan çıkarabilmiş veya en aza indirebilmişlerdir.

Batı; sosyal entegrasyon adına, çok kültürlülüğü, çoğulculuğu yayabilmiş. Küçücük Hollanda’da yığılmış renklerin oluşturduğu uyum; bir vilayetimiz kadar olan İsviçre’deki kantonlar ve dört tane resmi dilin uluşturduğu beka ve zenginlik; bizdeki sorunların, nasıl sorun olmaktan çıkarıldığının delilleridir.

Frenk diyarını övmek içimizi sızlatıyor amma gerçek de ortada! Oralarda, bizdeki gibi red ve inkar yok, korkular yok! En azında bizdeki gibi halkına karşı,  güçlünün elinde çırpınan hukuk yok; ırkların, dillerin çatışması yok; sömürge topraklarına uygulasalar da kendi içlerinde red/inkâr ve asimilasyon dahası devletini halkına karşı koruyan devlet ve hükümetler yok ve dahi “yasama, yürütme ve yargıyı amatör oyunlara çeviren iktidar ve liderler de yok. Yine aynı Batı’da nitelikli insanlarının hayallerini söndüren yönetimler de yok. Her yolu deneyerek ülkesinden yad ellere kaçan milyonlar yok.

Bunları derken bir insan ve Müslüman olarak üzülüyor, utanıyor, kahroluyorum ama ortada bir gerçek de var.

Esasen emperyalist Haçlı Batı’nın uyguladığı çözümlerin membaı da biziz. Ulaşılmaz dediğimiz bu reçeteler yanılışımızda, 1920’lerin hemen geerisinden Asr-ı Saadet’e kadar uzanıyor! Bizler, bu mazi yerine Batı’nın bitmiş değerlerine yöneliyoruz hem de en kirlilerine.

Komünizmle az mı oyalandık. Nice gençliğimizi, milyonlarımızı bu fosil düşünceye kurban verdik. Faşizme yöneldik. Bu insanlık düşmanı -izm’den medet umuyor, soykırımcı red/iknalarını uygulayarak kardeşlik ve istikrarı bulmaya çalışıyoruz. Faşizmi aşmadan, bunun Kapitalizmle teçhiz edilmiş çukuruna düşüyoruz.. Derken bir türlü kendimize gelemiyoruz.

Neydik, nerelere geldik, ne hallere, ne zaman, neden ve nasıl düştük… bir türlü düşünemiyoruz; düşünecek zamanı ve takati bulamıyoruz! Aslında biz, Nesimi’nin deyimiyle;

Bende sığar iki cihan ben bu cihana sığmazam

İki cihana sığmayan yüreklerimiz, neden devleştirilmiş cücelerin sunduğu hatta dayattığı küçücük zulalara sığıyor?

Bize rağmen üstümüze, Vahyin coğrafyalarına çullanmış zihniyet ve yapılar aslında her gün ölümü yeniden yaşıyor. Tüm tezleri çürük; deneme ve yanılma yoluyla uzatmaları oynuyor!

Bunların alayı, hakikatte Emperyalist Haçlı Batı ve Siyonist Sermayenin Gayrimeşru Çocuklarıdır. Nedendir bilmeyiz amma bu esaslara göre muktedir olan; “Bizim Çocuklar” dahi bu bozuk “düzenin çocuğuna” dönüşüyor(!).

Kardeşlerim, Kürd halkının hukukundan bahsetmemi yadırgamamalı. Dediklerim; Kürt veya Türk Ulusalcı yapılanmaların söz ve fiillerine göre değerlendirilmemeli. İslami ve insani terazide; Ortadoğu’daki hakim Kardeş bir milletin “kayıp, kazanım hatta dayatmalarına” göre değerlendirerek düşünmesini kardeşlerimden istirham ederim.

Söz, yaramızı tayına Akif’in:

Arabın Türke; Lazın Çerkese, yâhud Kürde;/ Acemin Çinliye rüchânı mı varmış? Nerde?// Müslümanlık’ta “anâsır” mı olurmuş? Ne gezer!/ Fikr-i kavmiyyeti tel’în ediyor Peygamber.”

Müslüman ülkelerdeki son yüzyılın yönetim ve Milli Kahramanları; son iki dünya savaşının galiplerinin dayatmalarıdır. Kurtuluş Savaşları ve Yerlileşme hareketleri devam ettiği için Ümmet; yerel ve bölgesel anlamda, planlı ve programlı olarak; “birbirini, adalet ve medeniyeti” reed ve inkâra zorlanıyor; ayrıştırılıyor, çatıştırılıyor. Beyin göçüyle de son enerjisi tüketiliyor!

Müslüman halkların entegrasyon sorunu aslında yoktur ama İslam’da, bir ırkı sosyal ve siyasal operasyonlara tabi tutmak da yoktur.

Söz konusu İslami ve insani hudut olunca; “Hepimiz, İslam’ın Oğlu Selman’ın kardeşiyiz” ve öyleyiz de!

“Müslümanlıkta bölücülük yoktur; kardeşiz..” deyip İslam’ın kutsallarını red/inkarcı seküler despotizmin mürebbiyesi yapmak; çözüm değil, Gayretullah’a dokunmaktır ki günümüzdeki istikrarsızlığın kaynağı da bu uygulamalardır.

Allah’ın hududuna gelmezsek, Allah ile kandıracağız demektir ki Nasrettin Hoca’nın deyimiyle (artık) benim de aklım Allah’ın işine erdi: O, hep kendi bildiğini yapıyor! Wesselam!  

 

HİSSE:

1-Medine Kent Şehir Devleti; Peygamberin şahsında, ümmetin günümüzdeki reçetesini sunmuş.

İlkede tevhid, kurumlarda liyakat, adalet, ahlak, refah düzeyi..

Düşündüm de.. Teröre boğulmuş halkı Müslüman ülkelerde bunların kaçı var acaba?

 

2-Yasaklı Irklar; Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’nin gündeminde.

“Hayvanları seviyoruz ancak gerekli tedbirleri almak zorundayız” demiş.

Yasa ve tedbirler güzel de “Kaç çeşit köpek var ve köpekçiler için hudut nedir deseydi ya(!)

 

3-Evde Bakım Yardımı; şubat ayından itibaren 2 bin 300 TL olacak! Güzel..

Evdeki kaynana, kayınbaba; burun diken geline hatta oğullara duyurulur..