• DOLAR 34.623
  • EURO 36.317
  • ALTIN 2924.563
  • ...

İslâm âlimlerinin siyasetle ilgili görüşlerini anlamak için öncelikle yaşadıkları dönemi ve Müslümanların içtimai hayattaki etkilerini iyi analiz etmek gerekir. İslâm âlimlerinin o dönemlerde kaleme aldıkları eserlere bakmak aynı zamanda o dönemin siyasi düşüncelerini de anlamamıza yardımcı olacaktır.

İmam Gazali`den günümüze değin İslâm âlimleri, İslâm`da siyaseti tartışmışlardır. Bu tartışmalar İslâm`da siyaset var mıdır? Yok mudur? dan ziyade, siyasetin nasıllığı üzerine bina edilmiştir. İmam Gazali`den Cemaleddin Afgani`ye kadar olan dönemde bir gerileme yaşanmışsa da Cemaleddin Afgani`den sonra İslâm`ın sosyal hayattaki etkisinin gerekliliği o dönemden günümüze kadar hep dile getirilmiş. Cemaleddin Afgani`nin yaşadığı dönem tarihçiler tarafından &`;Çağdaş İslam Düşüncesi” nin başlangıcı sayılmaktadır. 20.yy. itibaren başlayan bu hareket daha sonraları İran İslam Cumhuriyetinin kurulmasında etkili olacaktır.

Dünyanın dört bir yanında Müslümanların yaşamış oldukları baskı ve zulüm ‘İslam`da Siyaset` sorusunu tekrar gündeme getirecektir. Siyasetin gerekliliği özellikle bu dönemlerde vurgu yapılmış ve kitaplarda işlenmiştir. Bu düşünce ile geçmişten bağımsız olmakla beraber geçmişteki tecrübelerden faydalanıp yeni bir yol ve yöntem denenmeye başlanmış. Cemaleddin Afgani ile başlayan bu dönem Hasan el- Benna ile daha bir ivme kazanıp hat safhaya çıkacaktır. Müslümanlar artık devlet idaresinde pasif rol almaktan vazgeçip; dernekler, vakıflar, yurtlar, cemiyete bağlı iş merkezleri açarak bir sonraki adım olan devlet idaresi için zemin hazırlıyorlar. Bir yandan ekonomik güç kazanıp öbür taraftan devlet idaresine geçebilecek insanlar yetiştirilmeye başlanıyor.

Hasan el-Benna`nın başlatmış olduğu bu çalışma yıllar sonra meyveye duracak ve İhvan Hareketinin bugünkü seviyeye gelmesini sağlayacaktır. Bu tesadüfî bir şey değil tamamen planlanmış ve zamana göre stratejiler geliştirmeyi başarmış bir hareketin zaferidir.

Cemaleddin Afgani, Şah Veliyullah Dihlevi, İbni Haldun, Molla Sadra, Muhammed Abduh, Said Halim Paşa gibi Gazali`den sonra gelen birinci dönem İslâm âlimleri devlet idaresinde etkinliği azalan Müslümanların bu konuya ilgisiz kalmamalarını vurgulamış, bu konu hakkında eserler vermiştir. Hasan el-Benna, Seyyid Kutup, Mevdudi ve İmam Humeyni gibi ikinci dönem âlimleri İslâm Devletinin kurulması için söylemlerini birinci dönem âlimlerine göre sertleştirmiş ve bunun acilen yapılması için her türlü gayreti sergilemişlerdir. Birinci dönem âlimleri devleti kurtarmaya yönelik söylemler sarf ederken, ikinci dönem âlimleri kurtarmaktan ziyade devleti ‘kurmaya` yönelik söylemler sarf etmişlerdir. Buradan biz ikinci dönemde yaşayan Müslümanların daha çok zulümlere maruz kaldığını ve söylemlerinin bundan dolayı sertleştiğini açıkça söyleyebiliriz. Mezhep farkı gözetmeksizin söylemlerin aynı olması bunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Zira Hasan el-Benna, Mevdudi ve Seyyid Kutup Sünni, İmam Humeyni ise Şii`dir.

Peki, bütün bu söylenenlere nasıl ulaşıyoruz?

Makalemizin başında da dediğimiz gibi İslâm âlimlerinin kaleme almış oldukları kitaplar bize o dönem Müslümanları ve siyasi atmosfer hakkında net bilgiler veriyor. Abdulkadir Udeh`in ‘İslâm ve Siyasi Durumumuz, Mevdudi`nin ‘İslâm`da Hükümet ve İmam Humeyni`nin Velayet-i Fakih` kitapları bunların örneklerindendir.

Son olarak günümüz Türkiye`deki Müslümanlarının konuya yaklaşım açılarını değerlendirecek olursak;

Türkiye`de yaşayan Müslümanların gündemine İslâmî siyaset düşüncesi net olarak İran devriminden sonra gelmiştir. Özellikle yukarıda ismini zikrettiğimiz âlimlerin kitaplarının Türkçeye tercüme edilmesi ve ülke Müslümanları tarafından kabul görmesi bu düşüncenin artmasına sebep olmuştur.

Fakat Türkiye`de İslamî siyasete girilmemiş daha çok yapılıp yapılmamasının uygunluğu tartışılmıştır. Bu da ilerleyememenin en temel sebebi olmuştur. Daha önceki dönemlerde bu tartışmalar kısa sürmüş hemen alt yapı çalışmalarına geçilmiştir.
Osmanlı Devletinin yıkılması yerine laik Türkiye Cumhuriyeti`nin kurulması beraberinde baskıları getirse de Müslümanlar, bu siyasi arenaya girmeye pek cesaret edememiş. Zaman zaman denemeler olmuşsa da zaman ve yöntem yanlışlığından dolayı muvaffak olunamamıştır.

Neticeye bakıldığında geçen yüz elli yıllık bir geçmişte İslâm âlimlerinin tamamına yakını bu konuya eğilmiştir. Fakat her nedense ülkemizde icraattan çok sadece konuşulmuştur. Geceleri devlet kurup devlet yıkanlar sadece sözleriyle ve hayalleriyle bunu gerçekleştirmişler. İşin ilginç yanı ismini zikrettiğimiz âlimlerin kitaplarını okuyan Müslümanların Türkiye`de siyaset yapılmasına karşı çıkmalarıdır.
Sonuç olarak:

Müslümanlar ülkede söz sahibi olmak, yönetilen değil yöneten, adaletli bir yönetimin, İslam`ın emir ve yasaklarının daha bir yaşanır hale gelmesini, yüz yıllık bir esaret ve zulüm defterinin kapanmasını istiyorlarsa İslâmi bir siyaset şart.

Başörtüsü sorunu, Kürt sorunu, ceza evlerinde yaşayan kardeşlerinin sorunu gibi bir yığın sorunun çözülmesini istiyorlarsa İslâmi bir siyaset şart.

Yok. Siyasetle olmaz diyorlarsa siyasetin alternatifini göstermeleri lazım. Zira bir İslâm âliminin de dediği gibi &`;İslâm davasına hizmet etmeyenlerin eleştiriye hakları yoktur. İslâm`da eleştiri yanlışa karşı doğruyu orta yere sermekle olur”

Selam ve dua ile…