• DOLAR 34.629
  • EURO 36.345
  • ALTIN 2924.071
  • ...

Yeryüzündeki bütün ideolojiler stratejiler geliştirdiklerinde bulundukları zamanı ve zamanın gerekliliklerini göz önünde bulundururlar. Stratejilerini bu iki ana hususa göre belirlerler. Bundan kopuk geliştirilen her stratejin başarısızlıklarla sonuçlanması kaçınılmazdır.
Geliştirilen bu stratejide bir ana unsur bir de ara unsurlar bulunmaktadır. Yani amaçlar ve araçlar…

Belirlenen hedefe ulaşmak için kimi zaman uzun vadeli kimi zaman da kısa vadeli planlar yapılır. Bazen de ne kadar plan yapılırsa yapılsın bulunduğu zaman ve zemin plana aykırı strateji geliştirmeye mecbur eder. Bu mecburiyet amaçtan sapmadıktan sonra meşru karşılanmış ve bunun gerekliliklerini yapmada bir mahsur görülmemiştir. Burada önemli olan amaçtan sapmamaktır.

İslamî hizmetler de gerçekleştirilirken araçlardan istifade edilir. Araç, hedefe ulaşmak için kullanılan her şeydir. Kimi zaman bu dernek, radyo, TV, gazete, dergi olur. Kimi zaman da bu siyasi bir parti olur. Kullanılacak araçlar amaca muhalif değilse bu araçların kullanılmasında bir beis yoktur. Önemli olan aracı amaca uygun bir şekilde kullanmaktır.

İslam dinini yaşamak ve yaşatmak amaçtır. Allah`ın rızası bir amaçtır. Allah (cc), Kur`an`ı Kerim`de dünyaya gönderiliş amacımızı net bir şekilde ifade ediyor. &`;Ben insanları ve cinleri yalnız bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat-56) Bu ayeti Kerime`de dünyaya gönderiliş amacımızın sadece ve sadece Allah`a kulluk etmek olduğunu anlıyoruz. Allah (cc), kullarının bu görevi ifa edebilmeleri için araçlar yaratmıştır. İbadetler bir araçtır. Fakat bu araçlar zamana ve zemine göre yer yer değişiklik arz etmiştir. Örneğin Hz. Nuh (as), zamanındaki bir namaz ile bizim şuan kıldığımız namaz arasında farklılıklar vardır. Oruç ta öyledir, zekâtta… Araçlar değişse de amaçlar aynı, &`;Allah`ın rızası”…

Hz. Peygamber (sav)`in vefatıyla Peygamberlik kapısı mühürlenmiştir. Artık insanları Allah`ın razı olacağı dine çağıran bir peygamber gelmeyecektir. Genel de insanların tamamı özel de ise Peygamberlerin varisleri olan âlimler bu konuda vazifelidirler. Bu görev yerine getirilirken karşılaşılacak her türlü sorunda ilk başta İslâm dininin iki temel kaynağı olan Kur`an ve Sünnet dikkate alınmalıdır. Şayet bu iki kaynakla da bu sorunlar çözüme kavuşturulmazsa Kıyas, İcma gibi diğer ilimlere başvurulur. Bütün bireylerin tek başlarına sorunları çözme gibi bir lüksü olmayabilir. Burada cemaatler devreye girer. Yani cemaatler, bireylerin Allah`ın razı olacağı fiilleri gerçekleştirmesi için bir araç olur.

Cemaatler, bireylerin ihtiyacını Kur`an ve Sünnet çerçevesinde gidermeye çalışır. Bunu yaparken de zamana ve zamanın şartlarına göre stratejiler belirler. Belirlenen bu stratejilerde Allah`ın rızası önceliklidir. Daha sonra bireyin ve zamanın ihtiyacı gözetilir. Mezhepler bu konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Örneğin Şafii mezhebi daha çok kırsal alanlarda yaygındır. Hanefi mezhebi ise merkezi yerlerde yaygındır. Bunun nedeni Şafii mezhebinin kurallarının kırsal alana daha uygun düşmesindendir. Sonuçta her iki mezhepte haktır. Fakat yöntemler değişmektedir.

Belirlenen stratejilerin zamana uygun olması hem bireylerin ihtiyacını karşılar hem de sonuca ulaşmayı kolaylaştırır.

Madem dünyaya gönderiliş amacımız Allah`a kulluk etmek o zaman bizler bu amaca uygun planlar geliştirmek zorundayız. Aksi halde İslam düşmanları zaten kendi planlarını Müslümanların yeryüzünden silinmesi üzerine kurmuşlardır. Nüfusunun yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede hala başörtüsü sorunu, Kürt sorunu, Müslüman mahkûmların sevk sorunu gibi Müslümanları ilgilendiren bir yığın sorunlar bulunmaktadır. Müslümanların sayısı çok ama bir temsiliyet sorunu vardır. Gerçek manada Müslümanları temsil edecek, onların İslamı yaşamasını kolaylaştıracak bir idareye ihtiyaçları vardır. Bu keyfiyetten değil cemiyetin ihtiyacından kaynaklanıyor...

Şöyle bir düşünelim;

Siz her yıl binlerce insanı bir araya getirip etkinlikler düzenliyorsunuz. Kutlu Doğum, Aşure, Susa Katliamı, başörtüsü mitingi, basın açıklamaları gibi bir yıl içerisinde ondan fazla etkinlik gerçekleştiriyorsunuz. Ama devlet size rağmen sizin değerlerinizi hiçe sayıyor. Sizi muhatap almıyor. Neden mi? Çünkü sizi temsil eden siyasi bir oluşum yok. Tek nedeni bu…
Ayrıca siyasi parti kurulmasına karşı çıkanlar şunun da farkında değiller. Bir siyasi parti ile dernek arasında hiçbir fark yok. Siz derneğin tüzüğünü Dernekler Odası Başkanlığına götürseniz dernek oluyor, İçişler Bakanlığına götürseniz Parti oluyor. Yani tüzükler aynı tüzük. Bazı küçük değişiklikler dışında. Fakat devlet İslami STK`ları ülkedeki sorunları halletme noktasında kâle almıyor. Bu sorunlar bizim sorunlarımız. Bugün başörtüsü sorunu benim sorunum değil diyen bir tane Müslüman bulamazsınız. O halde, biz bu sorunların üzerine gitmeyeceğiz de kim gidecek…

Allah kısmet ederse diğer makalemizde İslam âlimlerinin siyasi parti ile ilgili görüş ve düşünceleri ile devam edeceğiz… Allah`a emanet olun.