KÜRTLER BU ÜLKENİN KAÇINCI SINIF VATANDAŞI
Şimdi nerden çıktı bu mesele demeyin? Seçim yaklaştıkça alttan alta birileri Kürt seçmeni bir tarafta itiyor. Kürt vatandaşlara karşı kamuda, okulda, üniversitede ve sokakta bir baskı uygulanıyor. Kürtçe iki kelime konuşsa, bir şarkı söylese, iki adım halay çekilse kendisini kilitli mahzenlerde veya sürgünde buluyor. Kimse de bu olayların üstüne gidip derinlemesine araştırmıyor, sorumlular hakkında kanuni işlem yapmıyor, kamuoyunu bilgilendirmiyor. Hâlbuki anayasada ayrımcılığa karşı ceza var. Bu iş öyle sümenaltı edilip unutturulacak bir iş değil. Patlamaya hazır bir bomba gibi gelecekte Türkiye’nin önündeki en büyük iç meseledir. Toplumsal olaylara sebep olacak yumuşak karnımızdır. Bu işin üstünde ciddiyetle durulmalı ve kamuoyu tatmin edilmelidir.
Kürtler bu ülkenin kaçıncı sınıf vatandaşı? Birinci zaten değil, ikinci de değil, üçüncü hiç değil. Yahu nerden çıkarıyorsun bunu diyeceksiniz. Evet, söze gelince Kürtler de bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı. Doğrudur. Ama uygulamada öyle mi? “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” diye atasözümüz var. Şimdi uygulamaya bakalım. Bütün hastanelerde, hava alanlarında, turistik yerlerde, müşteri hizmetlerinde, tabelalarda yapılan bilgilendirici açıklamaların hiç birinde Kürtçe var mı? Ne Kürtlerin yaşadığı yerlerde ne de ziyaret ettikleri yerlerde yok. Yedi tane dilde açıklama yapılmış; ama ne yazık ki Kürtçe yok. Hatta var olan kimi yerlerde de değiştiriliyor.
Kürtler bu ülkede vergisini veriyor, askere gidip vatanını koruyor, savaşlarda cepheden cepheye koşuyor, Türk kardeşi gibi kanını akıtıyor, kamuda her alanda hizmet ediyor. Ama varlığı kabul edilmiyor. Bir türküsüne, iki adım halayına, iki kelime konuşmasına birileri tarafından hemen ceza kesiliyor. Diyeceksiniz ki yahu kardeşim münferit olan birkaç olayı sanki Türkiye’nin her tarafında yaşanıyormuş gibi yazıyorsunuz? Doğrudur, münferit birkaç olay, ama git gide artıyor ve toplumu rahatsız ediyor. Her yangın bir kıvılcımdan çıkıyor!
Bu konuda sorunu olmayanlar oturduğu yerden konuşmasınlar. Gitsinler o zulmü yaşayanlarla konuşsunlar. Kendi ülkesinde zulme uğramanın ne demek olduğunu anlasınlar. Kardeşim dediğin insanların iş dil meselesine gelince nasıl da tavır takındıklarını görsünler. Görsünler ki bu soruna bir çare bulsunlar.
Biz bunları anlatırken yapılan güzel hizmetleri de inkar etmiyoruz. Açılan Kürtçe kanalı, okullardaki seçmeli Kürtçe derslerini, basılan kitapları görüyoruz. Ama olayın başka bir boyutuna da dikkat çekiyoruz. Asıl yarayı tedavi etmez isek yapılan pansumanların bir işe yaramayacağını belirtmek istiyoruz. Yükselen saldırgan, ayrıştıran bir milliyetçi söylemin önüne geçmez isek bu iş bir iç sorun haline gelecek. Allah göstermesin toplumsal olaylara sebep olacak. Zaten dış mihraklar sürekli iç işlerimizi karıştırmak istiyorlar. Onlara tam da bunun için tepside bir hediye sunmuş olacağız.
Şunu unutmayalım ki, Türkiye birçok milletten insanın yaşadığı bir coğrafyadır. Her bir milleti kimliğiyle kabul edip beraber yaşamak zorundayız. Kimsenin gidecek başka bir yeri de yok. Bin yıldır beraber yaşadığımız bu coğrafyada bin yıl daha beraber yaşamak için adil bir yönetimi ortaya koymak zorundayız.