Ne haldeyiz?
“Böl, parçala! Bunu yaparken ülkenin içinde yüzyıllarca kardeşçe yaşamış halkları, birbirinin kanını emmeye hazır vampirlere çevir! Ve bolca silah sat!
Yönet! Önce satın aldığın ve eğittiğin bir haini ülke yönetimine getir. Satılan ülke kaynaklarının üzerine kurul ve sömür!
Biz ABD olarak içimizdeki vatan hainlerini hemen öldürürüz. Dünyanın diğer birçok ülkesindeki vatan hainlerini ise birer kahramana dönüştürerek ülkelerinde önemli yerlere getiririz.”
Böyle diyor ABD`nin eski dışişleri bakanı siyonist Henry Kissinger, Rockefeller Vakfı`ndaki bir konuşmasında.
Ortadoğu denilen İslam coğrafyasında son bir asırdır yaşadıklarımız, bu sözlerin özeti değil mi?
Kissinger`e kızmak anlamsız.
Onun kurmak istediği düzenin değirmenine su taşımışız yıllarca ve taşımaya devam ediyoruz.
Asırlarca kardeşçe yaşamış halkların arasındaki can yakıcı ihtilaflar ve yangın yerine dönen coğrafyamız…
Hürmetleri zîr û zeber edilmiş bir Ümmet ve külleri göğe savrulmuş bir medeniyet…
G. Fuller`in “Müslümanlar asla çözemezler!” dediği etnik meselelerin yaktığı yeni ateşler, savaşlar, kin ve öfke kabarmaları…
Halklarımızın alın terleri ve tüyü bitmemiş yetimlerimizin nafakası ile Kissinger ve babalarından satın alınan trilyon dolarlık silahlar…
Kime karşı?
Kissinger ve babalarının “İşte düşman!” dediği ve asırlarca beraber yaşamış kardeşler, komşular, dindaşlar birbirine karşı…
Ne hazindir ki hak, adalet, merhamet ve emniyet temelli medeniyetimiz, bu değerlere ihanet etmiş sahte kahramanlar eliyle ortadan kaldırıldı.
İbn-i Haldun`un Mukaddime`sindeki “Mağluplar, galipleri taklit eder!” anlayışına yüzde yüz haklılık kazandırıldı.
Ulusalcılık, Batıcılık veya çağdaşlaşma ismi altında bu topraklara, bu toprakların ruhuna tamamen yabancı bir Frenk mukallitliği uygulamaya konuldu.
Kissinger`in babaları tarafından kahramanlaştırılmış ne kadar hain varsa hepsi aynı sudan içti, aynı zehirli baldan yedi ve halklarına da zorla yedirip içirmeye çalıştılar.
Türk, Arap veya Kürt ulusalcılığının birbirine benzemesi boşuna değil.
Sonuç tam bir felaket.
Asırlarca kardeşçe yaşamış halklar Kissinger denilen İblis`in dediği gibi birbirinin kanını emmeye hazır vampirler haline getirildi.
Asrın çok farklı sorunlarına karşı her gün yeni bir tedbir alma ve tedbir bulma içerisinde olmamız gerekirken 1900`lü yıllara takılı kaldık.
Bir adım dahi ileriye doğru bir adım atabilmiş değiliz.
“İki günü denk olan ziyandadır!” hakikatinin çok çok ötesinde kaldık.
Yüz yıl önceki gazetelere bakılsa nasıl bir fasîd dairenin içinde deveran ettiğimiz görülürdü.
Kissinger ve babaları Mars`a, aya giderken; uzayı, fezayı parsellerken bizler bir milletin bütün bir ikbal ve istikbalini, medeniyet tasavvurunu bir avuç insanın kavmiyet enaniyetine kurban etmeye can attık/atıyoruz.
Ekin(gıda) diye her gün ve her öğün zehirli kimyasal ilaçlar alıyoruz.
Hayatımızın bir parçası ve en uğrak yerler haline gelen AVM`lerle yoksul ve orta kesime hitap eden mağazaların raflarında fiyatı elli kuruş ile üç lira arasında değişen üç bin çeşitten fazla gıda ürünü satılıyor.
Hepsi hormonlu, hepsi GDO`lu hepsi kanserojen madde içeriyor.
Gıda ismi verilen bu satın alması kolay zehirler, evlatlarımızın düşüncelerini, ruh dünyasını zayıflatırken; göbeklerini şişirmekten, onları obez yaratıklar haline getirmekten başka bir işe yaramıyor.
Afrika`nın birçok yerinde insanlar artık zayıflıktan değil, obezite-şişmanlıktan ölüyor.
Hava diye zehir soluyoruz.
Umudumuz, geleceğimiz olan nesillerimizin nasıl besleneceğine, nasıl giyineceğine ve nasıl düşüneceğine bir tık`la karar veriliyor ve gençliğimiz robota dönüştürülüyor.
Evlatlarımız gözümüzün önünde başkalaşıma uğruyor.
Her geçen gün makas biraz daha açılıyor ve kuşakların birbirine yabancılaşması tavan yapıyor.
Siyaset diye hamaset üretiliyor.
Gerçeklerle yüzleşmek yerine millet dizilere, evlilik programları adı altındaki pespayeliklere, sanal hayatların cazibe ve merak konusu haline getirildiği magazin programlarına havale ediliyor.
Liste uzadıkça uzuyor…
Gidişat iyi değil Wesselam!