• DOLAR 34.416
  • EURO 36.201
  • ALTIN 2953.174
  • ...

Suriye meselesinin can yakıcı sonuçlarının yanında bazen de trajikomik sonuçları oluyor.

Gelinen aşamada Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğünü nerede ise Suriye'den daha fazla savunur oldu.

Suriye`de 2011 başına dönülmesi için yapmayacağı şey yok.

İdlib'te Rusya, İran ve Esed rejimi lehine olan çözümden yana tercih koyma da bunlardan biri.

Ayrıntısına tam vakıf olamadığımız anlaşmaya göre Türkiye, İdlib içlerinde asker konuşlandıracak.

Rusya ise muhtemel bir sıcak temas durumunda hava desteği sağlayacak.

Temennimiz odur ki HTŞ(Heyet-i Tahriru'ş-Şam) mevcut durumu görür de fazla bir direnç göstermez ve teslim olur.

Bu, hem kendisinin hem de oradaki masum halkın can-mal güvenliği için en hayırlı olanı olacaktır.

Böyle bir durum karşısında özellikle Türkiye ve İran'ın bu insanların can-mal güvenliğini sağlaması noktasında inisiyatif almaları ve bunu temin etmeleri gerekir.

Türkiye'nin İdlib operasyonu ile neyi hedeflediği üzerine çok şeyler yazılıyor, çiziliyor.

Afaki yaklaşımlar, uçuk söylemler olduğu gibi ayakları yere basan, isabetli analizler de yok değil.

Görebildiğim kadarı ile Türkiye başlıca şu üç hususu hedeflemektedir:

Birincisi, İdlib sonrası Afrin'e yönelik gerçekleştireceği operasyonda Rusya, İran ve hatta Suriye'nin desteğini almak.

Kuzey Suriye'de ABD, kendi hakimiyetini perçinlemiş olsa da Rus nüfuzunun da etkili olduğu biliniyor.

Gelişmelere bakılırsa Türkiye ve ABD'nin bu operasyonda karşı karşıya gelmesi kuvvetle muhtemel.

Dolaylı olarak PKK-PYD üzerinden, doğrudan da ABD ile...

Türkiye ile ABD arasındaki suçluların iadesi meselesi ile son vize krizine bakılırsa durumun ciddiyeti anlaşılmış olacaktır.

Ayrıca Irak'ın toprak bütünlüğünün mevcut durum üzerinden sağlanması noktasında da Ankara, ilgili ülkelerle mutabık kalmak istiyor.

Irak Kürdistan'ındaki referandumun yasa dışı ilan edilerek tanınmaması konusunda Ruslar farklı bir stratejiye sahip olsa da Türkiye, İran ve Irak merkezi hükümetinin tam bir mutabakat içinde olduğu görülüyor.

Birçok kesim tarafından dillendirildiği gibi Türkiye bunlar karşılığında İdlib'i gözden mi çıkarıyor?

Tartışmaya açık.

Çıkara endeksli devletler politikasında 'ilke' veya 'vefa' kavramlarının literatürde bir karşılığı yok.

Suriye meselesi münasebeti ile çokça şahit olduğumuz ve artık kanıksadığımız, "İttifakların aylık, haftalık hatta günlük değişimi "vakay-ı âdiye" haline gelmiş durumda.

Böyle bir durumda Aristo'ya nispet edilen;

"Dostlarım! Hayatta dost yoktur!" ifadesi, devletlerin politikaları bağlamında yüzde yüz haklılık kazanıyor.

İkinci olarak da Türkiye, İdlib operasyonu sonrası oluşacak muhtemel bir göç dalgasının önüne geçmek istiyor.

2011'den bu yana Suriye'den göç eden 13 milyon muhacirin 3 milyonunun Türkiye'ye geldiği göz önünde bulundurulursa mesele daha iyi anlaşılmış olacaktır.

Yeni bir göç dalgası, yeni ekonomik maliyetler ve yeni sıkıntılar demek.

Kızılay ve AFAD'ın aylar öncesindeki bölge çalışmalarına bakılırsa bugünün hesabının dünden yapıldığı belli oluyor.

Üçüncüsü ise herkesin yaptığı gibi Türkiye de savaşı kendi topraklarından uzağa taşımak istiyor.

Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda 'Türkiye İdlib'e girmekle iyi yapıyor' denilebilir mi?

Suriye meselesi öyle bir hal almış ki neyin iyi, neyin kötü olduğunu, atılan adımın sonucunu görmeden kestirmek oldukça güç.

Söz gelimi Türkiye'nin şu ana kadar açıkladığımız İdlib'e girme gerekçelerinin tamamı kendisinin yanlış dış politikasının sonuçları.

Gönül isterdi ki savaşı sınırlardan uzak tutmak yerine, savaş çıkarmamak konusunda bir hedefe odaklanılmış olsa idi.

Ama maalesef olan olmuş.

Bize göre, öncelikli hedef Suriye'de akan kanın durdurulması yönünde ateşkesin sağlanarak bütün tarafların az çok razı olacağı siyasi bir formül üzerinde uzlaşılmasıdır.

Suriye'ye ve Suriye halkı ile bütün dünya Müslümanlarına yapılacak en büyük iyilik budur.