PKK-PYD mi, Esed mi?
Suriye'de kartlar bir kez daha karılıyor, denklem bilmem kaç yüzüncü kezdir bir kez daha kuruluyor.
Türkiye, başlıktaki iki tercihten birini yapmak zorunda hissediyor kendisini.
38 yıl aradan sonra İran Genel Kurmay Başkanı Türkiye'ye geldi.
Ne konuşulduğu az çok belli: Suriye ve Suriye'nin etki alanındaki meseleler.
Afrin, İdlib, Telafer, Kürdistan referandumu vs.
İran tarafı görüşmelerin çok olumlu geçtiğini açıklarken Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran'la beraber Sincar özelinde ortak bir harekattan bile söz etti.
Böyle bir durum, Irak'ın egemenlik hakkını ihlal olacağı anlamı taşıyacağı için Sn. Cumhurbaşkanı Haşdi Şabi'yi özellikle zikretti.
İdlib'in yönetimini elinde bulunduran HTŞ'nin(Heyet-i Tahrir-i Şam) Astana Süreci aktörleri ile savaşmaya hazır olduklarını açıklaması, yeni denklemle ilgili önemli bilgiler içeriyor.
Böyle bir manzarada Rusya büyük ortak elbet.
Türkiye'nin Kandil, Afrin, Sincar hassasiyetlerine karşılık Rusya-İran ve Esed'in İdlib hassasiyetleri.
Formül bulunmuş anlaşılan:
El-Cezire'nin uzun bir aradan sonra Esed'den Suriye devlet başkanı olarak bahsetmesi son derece manidar.
Türkiye'de ise hükümet çevrelerinin önemli kalemşorlarının 'devletin bekası' üzerinden Esed meselesini bir 'takıntı' olarak nitelemesi ve bu takıntıdan kurtulunması gerektiğini dile getirmeleri, gelinen aşamayı izah etmektedir.
Rusya ve İran'ınsa müttefikleri Esed lehine yaşanan bu gelişmelerden memnun kaldıklarını söylemeye gerek yok.
Esed'in keyfine ise diyecek yok.
Çünkü hem koltuğunu koruyacak hem de dün kendisinin koltuktan indirilmesini 'olmazsa olmazı' olarak görenler, Suriye'nin bölünmemesi için ondan daha fazla mücadele verecek.
Anahtar kelime bu çünkü: "Suriye'nin toprak bütünlüğü!"
Astana süreci aktörleri Suriye'nin yedi yıl öncesine dönmesi için ellerinden geleni yapacaklar.
Astana Süreci'nin aktörleri tarafından bütün yollar Suriye'nin toprak bütünlüğüne çıkıyor çünkü!
Yani 30 Mart 2011'den önceki Suriye'nin yeniden tesisi için yapmayacakları şey yok.
ABD, işin ciddiyetinin farkında.
Karşı koyamayacağı bir ittifak şekilleniyor çünkü.
Mattis'in Türkiye ziyareti ve peş peşe düşen ABD İHA'ları kaynayan kazanın habercisi.
Şairin dediği gibi, "Sussam gönül razı değil, söylesem tesiri yok!"
Sonucun böyle olacağı ayan beyan ortada iken bu akıl tutulmaları neyin nesi idi?
Yedi yıl sonra tekrar başa dönülmesi için bu kadar ölüm, zulüm, yıkım, illet ve zilletin yaşanması gerekir miydi?
Elbet herkes hesabını Allah'a verecek.
Ve herkes kendi imtihanını yaşar ve kendisine yakışanı yapar!
Suriye meselesinin patlak verdiği günlerde, hükümetin ayakları yere basmayan afakî plan ve projelerine karşılık şu iki hususun altını özellikle çizmiş ve sahip olduğumuz siyasal imkanlar üzerinden hükümeti uyarmıştık:
Birincisi, Suriye'nin dostları denilen grubun Suriye'ye dost olmadığı, ikincisi ise Esed'in arkasındaki Rusya ve İran ile Çin'in örtülü desteği.
Hiçbir kifayetsiz ve hakaretamiz yaklaşıma zerre prim vermeden ve ciddiye almadan bu hakkaniyetli tavrımızı muhafaza ettik hamdolsun!
Bundan sonraki süreçte daha fazla ölüm, zulüm ve yıkım yaşanmaması adına "Zararın neresinden dönülürse kardır" demek lazım!
Suriye meselesini çözüm süreci ile bağlantılı hale getirerek Kobani meselesini defakto ve spontane bir gelişme olarak niteleyip işin içinden sıyrılmaya çalışan vebali büyüklere sormak lazım!
ABD'nin Suriye'nin kuzeyinde PKK-PYD'ye bir statü vermesi, süreç içerisinde kendiliğinden gelişen bir durum mu, yoksa bölgenin yeniden dizaynı için uzun zaman önce planlanan stratejik bir hamle mi?
Bir sonraki yazımızda bunları ele almaya çalışacağız ancak; Türkiye ve İran'a şu hatırlatmada bulunmadan geçemeyeceğim:
PKK-PYD karşıtlığınız ve bu kapsamda tedbir almanız elbette normaldir.
Fakat PKK-PYD'yi Kürtlerin temsilcisi olarak görmeyen ve bu yapılardan çok zulüm görmüş mazlum Kürt halkının insani, vicdani, ahlaki ve en önemlisi de bunların hepsini içine alan İslami haklarını tastamam vermemeniz, "Maksudun zıddı ile cezalandırılmanız" için yeterli bir sebeptir.
Benden söylemesi...