Küreselci-Ulusalcı çatışması!
Bunu Doğu-Batı çatışması şeklinde adlandırmak da mümkün.
Bugün gerek Ortadoğu denilen İslam coğrafyasında(özellikle Suriye sahasında), gerek Baltık ülkelerinde ve gerekse de Asya Pasifik Havzası`nda adı konulmamış bir 3. Dünya Savaşı yaşanmaktadır.
Modern çağların başlarından itibaren, Kuzey Atlantik(Atlas Okyanusu) kıyı ülkeleri, uluslararası ilişkilerde belirleyici olmuşlardır.
2. Dünya Savaşı sonrasından bugüne ise siyonizmin güdümündeki ABD`nin başını çektiği Yeni Dünya Düzeni`nin sahipleri, rakipsiz olmak ve tek başlarına dünyaya hükmetmek istemektedirler.
90`lı yılların başında soğuk savaşın bitmesini müteakip Kuzey Atlantik(NATO) güçleri lehine dünyanın tek kutuplu bir sisteme evirilmesi, bu güçlerin bir zaferi olarak değerlendirilebilir.
Sömürgeci gelenekten gelen bu ülkeler, bu güç sarhoşluğu ile Asya ve Afrika kıtalarına çökerek buraları hem ekonomik hem de siyasi açıdan kendileri lehine bir çıkar deposuna çevirmek istediler.
Ancak son otuz yıl ve özellikle de son on beş yılda gerçekleşen Asya Pasifik bölgesindeki hızlı bir endüstrileşme ile ticaret alanındaki yoğun gelişme ve ilerleme dengeleri iyiden iyiye değiştirmiş durumdadır.
Bu durum öyle bir hal almış ki global düzeyde politik ve ekonomik ağırlığın Atlantik`ten Pasifik bölgesine geçmesini sağlamıştır.
Çin`de yaşanan çok hızlı gelişme ve ilerlemeler, Rusya`nın Putin`le beraber toparlama sürecine girerek Rusya`ya resmen çöken güçlere karşı açık zaferi, Hindistan`ın teknolojik ilerlemesi, komünizm bakiyesi Orta Asya ülkelerinin Rusya`ya yanaşması, oluşturulan Şangay İşbirliği Örgütü, İran`ın bu güçlerle yakın teması vs.
Bütün bu gelişmeler, dünyayı tek kutuplu hale getirerek, daha doğrusu dünyayı küçük bir köy haline getirerek kolay bir lokmayı çiğner gibi yönetmek isteyen küreselci güçlerin uykularını kaçırmaktadır.
Açık bir sömürü düzeni olan faize dayalı vahşi kapitalist sistemi dünyaya dayatmak isteyen neo-liberal hokkabazlar, bu durum karşısında âdeta kâbus görmektedirler.
Kitle iletişim araçları ve medya destekli algı operasyonları üzerinden liberal bireyciliği çok cazip hale getirerek bireylerin nasıl besleneceğine, nasıl giyineceğine ve en nihayetinde nasıl düşüneceğine karar vermek isteyen ve “dünya vatandaşlığı” kavramını özenle icat eden ‘deccalin sahte cennetinin çağırıcıları` bu durumu kabul edilemez bulmaktadırlar.
Zaman zaman bölgesel veya yerel, zaman zaman vekâlet şeklinde, zaman zaman da açıkça karşı karşıya gelme üzerinden yaşanan son kavga veya savaşları da bu gerçekleri göz önünde bulundurarak okumak gerekir.
Türkiye, özellikle Suriye iç savaşında kendisine kurulan tuzağın farkına vardığı günden bu yana küreselcilerle ters düşmüş ve Asya Pasifik ülkelerine yanaşmaya çalışmıştır.
NATO`cu güçlerle sorgusuz-sualsiz bir işbirliğinin kendileri aleyhine beka sorunu oluşturduğunu düşünen Türk devlet yapısı ve bu yapı ile doğrudan mutabakata sahip hükümetin 15 Temmuz`da küreselcilerin hışmına uğramasının ana nedeni budur.
Türkiye, yeni konseptte özellikle Rusya`nın kendine özgü bir ulusalcı anlayış geliştirerek küreselcilerin saldırılarından korunduğunu; Putin`in başarısının, uyguladığı bu ulusalcı anlayışa bağlı olduğunu düşünmekte ve benzeri bir tedbiri kendisi için almaktadır.
Hükümetle devlet arasında varılan mutabakatla oluşturulan cumhurbaşkanlığı sistemi de,
“Tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek millet” şeklinde formüle edilen anlayış da,
Vatandaşlığa esas kılınan ve kavramsallaştırılan “Türk Milleti” ifadesi de, bu gerekçeye dayanmaktadır.
Tuhaf olan şu ki, yüz yıl önce İslam coğrafyasına ulusalcılığı dayatan güçler bugün küreselci; dünün ulusalcılık karşıtı İslamcılarının bir kısmı ile Osmanlıcıları ise bugün ulusalcı olmuşlar.
Özellikle var olma ve etkin olma adına dün FETÖ ile mutabakata varıp bu mutabakat neticesi kafayı duvara çarpan anlayışın bugün akıbeti mukadder benzeri bir mutabakat içine girmesi, pek hayra alamet gözükmemektedir.
Zira yeni konseptin “amentüsü” gereği, gadabullaha dokunacak söylem ve eylemlerde bulunuluyor olması, fazla söze hacet bırakmamaktadır.