Fuller haklı (mı)?
Graham E. Fuller…
CIA eski üst düzey yetkilisi…
Türkiye dâhil olmak üzere İslam ülkelerinde on dört yıl kalmış ve uzun yıllar CIA`nın Ortadoğu şefliğini yürütmüş.
İslamî hareketler ve özellikle de Kürtler konusunda uzman ve RAND Düşünce Kuruluşu'na da danışmanlık yapıyor.
FETÖ elebaşı Gülen`le ilgili FBI`ya mektup yazarak 'Ben tüm dünyadaki İslami hareketler üzerinde çalışan bir akademisyenim, Gülen veya Hizmet Hareketi'nin ABD'nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturduğunu düşünmüyorum. Ve dünyada çağdaş İslami düşüncenin en ılımlı en olumlu temsilcisi olduğunu düşünüyorum.' diyen bir zat.
ABD`nin 11 Eylül sonrası Yeni Dünya Düzeni Planı doğrultusunda ‘‘Batı`nın Müslüman ülkelere yapacağı askeri müdahaleler ve bunların doğuracağı sonuçlar” üzerine çok yönlü araştırmalar sonucu vücuda getirdiği “Siyasal İslam`ın Geleceği” isimli kitabın yazarı.
Bu kitap Türkiye`de 2004 yılında yayımlanır.
Her bir bölümde İslam Dünyası`nı yakından ilgilendiren tespit ve analizlerin yapıldığı kitabın 9. Bölümü`nde İslam Dünyası`nda artan etnik sorunlar hususunda şu tespitlere yer veriliyor:
“... Şu ana kadar İslâm devletlerinde ortaya çıkan etnisite sorunları, İslamcıların henüz bu sorunları halletmek üzere uygulanabilir bir teorik ve pratik politika geliştirmemiş olduklarını göstermektedir…
İlke olarak İslâm`ın milliyetçi ideolojilerin üstüne çıkabilmesi ve etnik kökenli farklılıklara karşı milleti bir arada tutacak ideolojik yapıştırıcının büyük bölümünü sağlayabilmesi gerekir, ancak İslamcılar henüz bunun formülünü bulmuş değildirler…”
Diğer bölümlerde ise Fuller benzer tespitleri mezhep ve kabile konusundaki farklılıklar için yapıyor.
Esasen Fuller`i bu çalışmaya iten neden, bir akademisyenin kişisel bir araştırma veya akademik merakından öte, İslam Dünyası`nın Batı işgaline uygun hale getirilmesi için CIA adına çok yönlü bir rapor hazırlama çabasıdır.
AB(D)`nin Soğuk Savaş ve 11 Eylül saldırıları sonrası İslam Dünyası`na yönelik saldırı ve işgalleri göz önünde bulundurulduğunda bu kitabın hangi amaca hizmet ettiği anlaşılmış olacaktır.
Bahse konu kitap, İslam Coğrafyası`nı dizayn eden Sykes-Picot`çu anlayışın güncellenerek Batı lehine yeni bir dünya düzenini inşa etme arifesinde karşılaşılabilecek sorunlarla bunların nasıl bertaraf edileceğine dair uzun uğraşlar sonucu elde edilmiş bilgi ve tespitleri içermektedir.
Kitaba ya da rapora ana rengini vuran husus ise, İslam Dünyası`nda körüklenecek kavmiyet, kabile ve mezhep ayrılıklarının kolayca çatışmaya dönüştürülebileceği ve bunun çözümünün olmadığı tespitidir.
Bu şeytanın ne demek istediğini anlamak için İslam ülkelerinin birçoğunda yaşananlara bakmamız yeterli olacaktır.
Sadece Irak ve Suriye`de hem mezhepçilik hem kavmiyetçiliğin, Libya`da ise kabileciliğin nasıl bir iç savaş ve çatışmaya dönüştürüldüğünü nerede ise her güne bir katliam haberi ile uyanarak bütün benliğimizle hissediyoruz.
Daha acısı ise bu çatışma ve iç savaşın hem nasıl hem de ne zaman sona ereceğine dair İslam Dünyası`nda hiç kimsenin gerçekçi bir çözüm ya da öngörüye sahip olmamasıdır.
İç savaşın ağır sonuçlarını öteki mezhebe veya kavme fatura etme ile bu meyanda subliminal mesaj içeren paylaşımlar üzerinden yaşanan öfke boşalmaları ve kullanılan nefret dili de sadra şifa olacak bir çözüme değil; Fuller`in Müslümanları mahkûm gördüğü çözümsüzlüğe hizmet eder.