• DOLAR 34.587
  • EURO 36.354
  • ALTIN 2913.173
  • ...

Aynen böyle söylemişti anlı şanlı siyasetçi.

Kendinden emin, ne yaptığını bilen ve muhatabını küçümseyen bir eda ile…

Çözüm süreci günleriydi.

6-8 Ekim öncesi…

Dicle(Piran) ilçe başkanımız kaçırılmış,

Teşkilatlarımıza, dernek binalarımıza, üyelerimize mütemadiyen saldırılar yapılıyordu.

Sürek avına çıkmış,

Beşinci sınıf bir mafya örgütlenmesi mantığı ile

Gücü ve şiddeti kutsayan,

Aldığı ihaleyi bir an önce sonuçlandırmak isteyen,

Halka rağmen, halk için(!), halkın evlatlarını öldüren ve öldürten,

Kandan ve kinden beslenen taşeron bir örgüt.

Kürdistan`dan çatlak hiçbir ses çıkmayacak,

Ayak bağı olan yapılar sindirilecek,

Bilmem hangi başkentlerde kotarılan planlar tıkır tıkır işleyecekti.

Anlaşılan böyle buyurmuştu Zerdüşt!

Ve örgüt;

Yargısını oluşturmuş,

Vergiye el atmış,

Şehirlerde asayiş(!) birimleri kurmuş,

Güç zehirlenmesinin zirvesinde,

Katliamlarla Haccac`ın izinde,

Şeytanın kibri, bir kez daha hain yüzünde.

Fütursuzca ve pervasızca şehirlere taşınan bombalar…

Yanıcı, yakıcı maddeler ve bilumum patlayıcılar…

Her eve değil, her evde eli silah tutana verilen uzun namlulu silahlar…

Geliyorum diyen tufanlar, kasırgalar, kara bulutlar…

Bir çırpıda anlatıverdim bütün bunları.

Çok fazla vakti yoktu sayın yetkilinin biliyordum.

Boru değil tabi, devlet yönetiyordu.

Üstelik bu işlerin de koordinatörüydü.

Otuz saniye kadar düşündükten sonra,

“Örgüt neden böyle yapsın?” deyiverdi.

“Doğru, bazı sıkıntılar var ama…”

Sonraki sözlerini hatırlamıyorum bile.

Öyle ya, anlaşma yapılmış,

Üstelik örgüt liderinin (haşa) “yarı tanrılık” yönüne “devlet mührü” vurulmuş,

Beğensek de beğenmesek de biz Kürtlerin lideri(!) haline getirilivermişti.

Hülasa; boş konuştuğumu, yalan yanlış şeyler söylediğimi imâen değil, açıkça söylemişti.

Bir şey diyememiştim.

Çünkü yalancı da olsa es(tiril)en bir bahar havası vardı.

2.5 yıl falan kadar sürdü.

Sonra perşembenin gelişi ve çarşamba hikâyesi.

Lastik patladı; çatışma değil, savaş çıktı.

Birkaç beyinsiz kafanın derdine,

Kınalı kuzular boğazlandı Amed sokaklarında.

“Neden yapsınlar?” öyle mi?

Sur, Cizre, İdil, Silopi, Nusaybin, Yüksekova`da şehir savaşları yaşandı.

“Neden yapsınlar?”cı sayın yetkilinin talimatı ile;

Vali`nin görmediği,

Kaymakamın ses çıkarmadığı,

Polis müdürünün “Aman be, bana ne?” dediği stoklanmış tonlarca patlayıcı,

İstanbul, Diyarbakır, Antep, Bursa, Elazığ, Van, Bingöl ve Şırnak`ta,

Son olarak Beşiktaş`ta patladı ardı ardına.

Ölüm kusarcasına ve ocakları yıkarcasına…

Evet, ey şimdilerde sessizliğe gömülmüş sâbık yetkili!

O gün sorduğun yanlış soru, kaç zamandır TAK etti canımıza!

Unutma sen de ortaksın bu cürme!

Oysa sana ne çok anlatmak istemiştim?

Doğru sorunun “Neden böyle yapmasın?” olduğunu.