Yasin: İnsan ve vicdan
Koridorları kasavetli Ankara Adliyesi`nde Yasinlerin dokuzuncu duruşmasına katıldım.
Adalet ve hakkaniyet noktasında değişen bir şey yok.
Mahkemenin mevcut haliyle adil bir yargılama yapması da esasen mümkün değil.
Meseleye yönelik bir zihniyet değişimi elzem hale gelmiş.
6-8 Ekim, Kürt coğrafyasında 15 Temmuz işgal girişiminin provası idi.
Demirtaş`ın ABD`ye yönelik seyrüseferleri,
ABD`nin Adana başkonsolosunun Diyarbekir ve bölgenin diğer illerine yönelik rutin dışı ziyaret ve faaliyetleri,
Halkı sokağa ve kaosa çağırarak küresel şeytani odakların gizli ajandalarındaki rollerinin gereğini yerine getiren azmettiriciler,
Yaşanan vahşeti ve barbarlığı görmesine, duymasına ve bilmesine rağmen buna engel olmayan kolluk güçleri ve mülki erkan,
Ve insanlığa karşı işlenen ağır bir suç, zulüm ve cürüm...
Evet meseleye bu nazarla bakılmadığı ve soruşturma bu yönde derinleştirilmediği müddetçe mahkeme, aynı senaryonun farklı versiyonlarla sahnelendiği bir tiyatro sahnesi olmaktan öteye gitmeyecek.
Ama insani, vicdani ve İslami cihet itibarı ile gayet güzel gelişmeler oluyor.
Birbirini hiç tanımayan, biribirinin varlığından bile haberdar olmayan insanlar bu vesile ile bir araya geliyor.
Tanışma, kaynaşma ve ortak dertler etrafında bütünleşme gerçekleşiyor.
Bu sefer de öyle oldu.
Şehid aileleri: metin ve sabur.
Mahkeme kapısından içeri girmeyi beklerken dışardan gelenler tarafından ilgi odağı oluyorlar.
Gelenlerin kimi Karadenizli, kimi İç Anadolulu, kimi Egeli, kimi Diyarbekirli..
STK mensupları, siyasi parti temsilcileri, kanaaat önderleri ve özellikle de ünversiteli gençler...
Bir insan ve bir vicdan olan Yasin`in mahkemesindeler.
Hal-i hazırda ümmetin en çok ihtiyacının olduğu mikro bir vahdet manzarası.
Farklı renkleri, farklı ırklarıyla..
Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez ve hakeza...
Elinde bastonu ile zor yürüyen ve buralarda ilk kez gördüğüm yaşlıca bir teyzeye soruyorum: “Nerden geldin teyzecim, hayrola?”
“Yasin için kuzum, Yasin için geldim.” diyor, Karadeniz aksanı ile.
İstanbul-Zeytinburnu`ndan gelmiş.
Ders halkasında sohbet olarak işlemişler.
Sonrasında da karar vermiş ve mahkemeye gelmişler.
Bir kez daha “Kimsin sen Yasin?” diyorum içimden.
Seni tanıması asla mümkün olmayan bu kadar insanın sevgisini kazanacak ne yaptın?
Şahs-ı manevi ile bir avuç mustaz`afın sözcüsü mü oldun?
Habib-i Neccar mı, Zeyd mi, Abdusselam mı, Piranlı Cihan mısın?
Üzüntülerini ifade etmeye çalışan milletvekili hanımefendiye “Ma benim çocuğum şehid olmasaydı benle sen heç birbirimizi tanıyacak mıydık?” diyor Xalé Mıhemed, ümmi haliyle ve aynı gayeye müteveccih.
Evet bu kadar insan birbirini tanıyacak ve vicdan abidesi Yasinler için keder ve inşaallah kader birliği edecek miydi?
Sanırım Yasin ve arkadaşlarının pak ve zelal kanları rahmet-i ilahiyenin celb olmasına engel teşkil eden şüphe bulutlarını yırtıp dağıtıyor.
Ve yaşı küçük ama velayet makamı büyük Yasin`in şahsında adım adım ateş çukurunun başından uzaklaşma, kardeşlik, ittihad, ittifak şuuru ile donanma nimeti gerçekleşiyor.
Bu arada mahkeme sonucu ne mi oldu?
Bildiğiniz gibi...
Dosyadaki eksikliklerin tamamlanmasına, bir sonraki duruşma tarihinin 5 Aralık olarak belirlenmesine falan filan...