• DOLAR 34.562
  • EURO 36.299
  • ALTIN 2916.845
  • ...

Kürt meselesine dair şimdiye kadar tespit edebildiğim kadarıyla şu üç yaklaşım ön plana çıkmaktadır.

Bunlardan ilki sorunu ısrarla yok sayan Kemalist devletçi yaklaşım.

İkincisi, sorundan beslenen ve bunu ideolojisi veya varlığını borçlu olduğu bölgesel-küresel güç odaklarının emrine amadeliğe kılıf olarak kullanan örgütçü yaklaşım.

Üçüncüsü de sorunu tam ve net olarak tarif eden gerçekçi yaklaşım.

Nedir peki bu gerçekçi yaklaşım veya sorunun tam olarak tanımı?

Sorun, Cumhuriyet`in yönetici elitinin yeni bir ulus yaratmak(haşa) için bir milletin DİNİNİ ve DİLİNİ despotça yöntemler kullanarak yasaklamasıdır.

Görüldüğü üzere gerçekçi yaklaşımda hem sorunun tarifi, hem de ne zaman ortaya çıktığının cevab var.

Cumhuriyet, iki temel üzerine bina edildi: Laikçilik ve Türkçülük.

Laikçilik üzerinden din, Türkçülük üzerinden ise dil yasaklandı.

Dinin yasaklanması Kürtler dahil bütün Müslüman unsurları, dilin yasaklanması ise en başta Kürtleri vurdu.

Dolayısıyla Kürt meselesi ne tek başına bir dil, ne de tek başına bir din sorunudur.

Bir diğer ifade ile bahse konu sorun, bu milleti(İslam Milleti) asırların birikimi ile oluşmuş özünden ve ruh dünyasından koparmaya çalışan, hakların inkârı ve ihlalini esas alan zulüm sisteminin sonuçlarından sadece bir tanesidir.

Bu meselenin sıklıkla gündeme gelmesi elbette başka sorunların olmadığı anlamına gelmez.

Kürtler veya sadece Müslümanların sorunlarını dile getirmek, başka sorunları yok saymak, kuşkusuz hakkaniyetli bir yaklaşım değildir.

Özgürlük, sadece Kürtlerin veya diğer Müslüman unsurların hakkı değildir.

Zira sistem, sadece Kürtleri veya Müslümanları değil, “Makul veya makbul” olarak tanımladığı insan tipinin dışına çıkan herkesin ve her kesimin özgürlüğüne darbe vurmuştur.

“İslami ölçü” ve “Hilf`ul Fudul” referansı ile “Zalime karşı mazlumdan yana” yer almayı esas vazifesi olarak gören HÜDA PAR`ın bu meseleyi sıklıkla ele almasının başlıca iki sebebi var:

1-Hakların kaynağı olan Hak Teala`nın “haktır” dediği bir hakikatin üstünün örtülmek istenmesine itiraz.

2-İnkâr ve ihlal neticesi ortaya çıkan mevcut tablonun can yakıcı bir hal ve boyut kazanmış olması.

Dil veya dini biribirinin alternatifi olarak görmek, sorunu hiçbir şekilde anlamamak veya bilinçli olarak çarpıtmak istemektir.

“Dile evet, ama dine hayır” demek ne kadar yanlışsa, “Dine evet ama dile hayır” demek de bir o kadar yanlıştır.

Her iki yaklaşım da çözüme hizmet etmediği gibi, bugüne kadar çatışmaların derinleşmesinden başka bir işe yaramamıştır.

Kürt meselesinden nemalanan ve bu sorundan beslenen örgütçü yaklaşım, sorunu tanımına uygun bir mecrada ele almadığı ve taleplerini de bunun üzerinden dile getirmediği için son tahlilde açık bir şekilde deşifre olmuştur.

Cenab-ı Allah tarafından kendisine verilen öz kimliği ve dili ile insan onuruna yakışır bir hayat sürdürmek isteme şeklinde haklı bir mücadele veren herkes, örgütün açığa çıkan bu yönünü artık görmelidir.

Gerçekçi yaklaşımına uygun bir tarzda, şiddet kullanmadan, sivil ve siyasal alanda çözüme en çok yaklaşılan bir vasatta şiddet kullanmak ve Kürt meselesine fersah fersah uzak talepleri dile getirmek;

1-Kürt halkının çok haklı ve çok masum taleplerini sabote etmek

2-Küresel emperyalizmin taşeronu veya sözcüsü olmak

anlamlarına gelmektedir.

Hakların inkârını ve ihlalini esas alan devletçi yaklaşım, tabii mecraya uygun “Hakların tanınması ve bila kayd u şart iadesi”ni esas almadığı müddetçe;

1-Ülkesinin birlik ve beraberliğini kendi eli ile tehlikeye düşürme

2-1071, 1514 ve 1920`de kader birliği ettiği öz kardeşlerini emperyalizmin insafına terk etme

vebal ve sorumluluğundan kurtulamayacaktır.

Çözüm çok mu zor?

Aslında çok kolay.

Birkaç gün önce Botan bölgesinde ziyaretler yapma fırsatı buldum.

İdil, Cizre ve Silopili gönlü geniş, mert ve yiğit dostlarımızla bu kubbede baki kalacak hoş bir sada bıraktığımıza inanıyorum.

Şehadeti kuşanan mazlum coğrafyada zulmetin onca karanlığına rağmen nur iklimini boğamadığına ayne`l yakin şehadet ettim.

Ve bütün sorularımıza cevap teşkil edecek Nebi Nuh ve pir-i aşk Melayé Ciziri`nin türbeleri ile Medresa Sor`un tarih kokan manevi iklimini soluma fırsatı buldum.

Medresa Sor ve Mela, eşsiz bir kitap gibi suskun ve asil; asırlara meydan okuyan heybetli silueti ve lisan-ı hali ile sorduğumuz soruya cevap veriyor:

Cana ji cemala te muqaddes qebes im ez

Ger xob u perizade nezer ki te bes im ez

Mislé mehé new ger te divétin me bibini

Méze bike camé tu dizani çi kes im ez

Dil ve din öğretimi etrafında şekillenen “Darüsselam Medeniyeti” ve farklılıklara adalet temelinde yaklaşan “Adalet Toplumu”

Çatışmaların, ölümlerin ve zulümlerin sona ermesi için Oslo`ya, Brüksel`e, Londra`ya gitmeye gerek yok.

Cizre, Mela ve Medresa Sor çok hem de çok yakın!