Şiddet, şiddeti doğuruyor!
Ortadoğu...
Evimizin içi...
İslam coğrafyası...
Burda patlayan her bomba, bu evde yaşayan herkese zarar veriyor.
Beş yıla yakındır “Suriye`de çözüm silahsız olmalı!” diye avaz avaz bağırmamızın sebebi bu.
Esed`e, İran`a veya başka bir ülkeye destek şeklindeki kifayetsiz yaklaşımlara rağmen aynı tavrımızı sürdürüyoruz.
Zaman bizi haklı çıkardı-çıkarıyor.
Suriye`deki iç savaş, yıkım, ölüm, göç; göçlerde yiten canlar, sıcacık ana kucağından soğuk denize akan bebek cesetleri...
Arşı titreten manzaralar...
Şiddetin şiddeti doğurduğunun tescillendiği bir coğrafya...
Halep, İdlib, Azez, Kobani, Suruç, Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin, Ankara...
17 Şubat 2016 ve bir kez daha Ankara...
Türkiye`nin kalbi Ankara`nın herhangi bir yerinde değil, Ankara`nın da kalbinde patladı bombalar.
DEAŞ, PKK ve PYD`yi tam bir sopa gibi kullanıyor “Büyük Şeytan!”
Hizaya gelmek istemeyeni dövdükçe dövüyor.
İstediğini alana kadar.
İstediği ne veya en azından bizden ne istiyor?
Başta İncirlik olmak üzere Türkiye`nin üslerini ve Suriye sahasına çekmeyi.
Suruç`taki bomba sonucu İncirlik`le birlikte diğer üsleri de aldı.
Hemen ardından Kandil`in bombalanması karşısında “Türkiye`nin terörle mücadelesine destek” açıklaması geldi.
Sıra ikincisinde.
PYD bu iş için biçilmiş kaftan ve aldığı mavi boncukla emre amade...
Oyun basit aslında:
PYD`ye Türkiye`nin sinir uçlarını tahrik edecek alan(lar)ı açacak, devrim marşları ve Öcalan/Che Guevara posterleri eşiliğinde ilerletecek.
Türkiye`ye de “Dostum vursana, hatta sadece obüslerle değil, otobüslerle içeri gelip işlerini bitirsene” diyecek.
“Peki ya PYD terör örgütü değildir, kara birliklerimizdir” açıklamaları...
Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez elbet.
“Türkiye`nin sınır güvenliğini koruma hakkına saygılıyız” dedin mi iş bitmiştir.
NATO üyesi bir ülkenin üslerine tezkeresiz inen Suudi uçaklarına dahi ses çıkarmamanın başka bir izahını bilen varsa beri gelsin.
Varlık nedeni dünyadaki makul ve mutedil İslami harketleri sabote etme olan Suud hanedanı.
İhvan`a karşı Sisi`nin, Hamas`a karşı siyonistin yanında yer alan Suudi Amerika.
Şeytan, Suriye sahasında İslam ülkelerini karşı karşıya getirip biribiriyle vuruşturup güçlerini tüketecek.
Mezhep veya etnik temelli ayrıştırma bu işin sadece maskesi.
Yer altı ve yer üstü zenginliklerimizle birlikte onurumuzu, gururumuzu ve ruhumuzu elde edecek.
... Ve Büyük İsrail`e giden yolda en önemli köşe taşını döşemiş olacak.
Bu, sadece 3. Dünya Savaşı olmaz, Kıyamet Savaşı olur.
Kazananı, oyun kurucu üst akıl, ırkçı, siyonizm.
Kaybedeni ise Türk`ü, Kürt`ü, Arap`ı; Şii`si Sünni`si ile bütün Müslümanlar ve mustaz`af halklar.
10 Temmuz 2015`teki “Yaratıcı Kaos” başlıklı makalemizin bazı satır başları meseleye ışık tutuyor:
“Zavallıyız, acınacak durumdayız.
Batı bizi kobay olarak kullanıyor.
Sadece yeni silahlarını üzerimizde denemiyor.
Think-thank kuruluşlarından çıkan yeni fikir ve stratejilerini de üzerimizde deniyor.
Soft power (Yumuşak güç), kontrollü gerilim, tahterevalli siyaseti vs.
Son olarak “Yaratıcı kaos”
İyi veya kötü bir düzen kurmak yerine kaos ve çatışma çıkarmak ve bunu zamana yayarak sürdürmek,
Bir grup güçlenince ondan desteği kesip rakibini desteklemek, böylelikle mezhepsel ve etnik çatışma çıkarmak.
Her çeşit farklılığı yüzyıllardır bünyesinde barındıran ve bir kuyumcu titizliği ile farklı ton ve desenleri ilmek ilmek işleyen bu coğrafyanın sosyal ve kültürel dokusu acımasızca yok ediliyor.
Türk`ü, Kürt`ü, Arap`ı ya da Fars`ı yürüyen dolar veya petrol varilleri olarak gören “mimsiz medeniyet”, vahşi kapitalizm, silah tüccarları, çok uluslu petrol şirketleri bu güzelim züccaciyeci dükkanına fil gibi dalıyorlar.
Türkü Kürde, Kürdü Arap`a, Şii`yi Sünni`ye; yüzyıllardır iç içe, yan yana yaşamış Ezidi`yi, Süryani`yi, Nasturi`yi Müslümana düşman hale getirip bölgeyi ateş topuna çeviriyorlar.
Kahroluyoruz, onurumuz kırılıyor, gururumuz inciniyor.
Her gün onlarca insanımızı bu şiddet anaforuna kurban veriyoruz.
Şeytanla bazen aynı masaya oturuyor, bazen de aynı yatağa giriyoruz.
Şeytansa tuzağını iyi kuruyor.
Herkese mavi boncuk dağıtıyor.
Hedef, İncirlik ve Türkiye-Suriye sınırına yerleşmek.”
.....
Bu tespitleri yaptığımızda yeni yeni tutuşturulan yangını bir kova su ile söndürmek mümkündü.
Şimdi ise ne Fırat`ın ne de Dicle`nin suyu yetiyor!
Kullarından ümit kesmek için çok sebep var ama ümit sensin ya İlahî!