Bu kavga olmasaydı
17 Aralık operasyonu ile gün yüzüne çıkan kavgadan bahsediyorum.
Meseleye herkes elbette kendi penceresinden bakıyor.
Kimilerine göre yolsuzluk, kimilerine göre ise meşru hükümeti devirmeyi amaçlayan polis-yargı darbesi.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı tarafından ülkenin istikrarını hedef edinmiş olan “Paralel devlet, devlet içinde devlet, dış mihrakların taşeronluğunu üstlenen örgüt” gibi yenilir yutulur olmayan sıfatlarla tanımlanan bir yapı.
Kimilerine göre ise tüm bu yaşananlar “Kardeş Kavgası”ndan ibaret.
Ne olursa olsun, bu kavganın hayırlı bir kavga olduğunu düşünenlerdenim.
Neden mi?
Çünkü, bu kavga olmasaydı,
Mossad ve CIA adına taşeronluk yaptığı en yetkili ağızlarca dile getirilen bir örgütün, ahtapot gibi her yeri sardığını bu boyutuyla bilemeyecektik.
Emniyet İstihbarat Dairesi`nin yasal fiber optik hatlarına paralel gizli bir hattın var olduğunu ve bu hat üzerinden hedefteki kişilerin hukuksuzca dinlendiğini bilemeyecektik.
Emniyet ve yargının bahse konu örgütün grup çıkarlarına engel teşkil ettiği düşünülen kişi ve kurumlara karşı resmen birer silaha dönüştürüldüğünü bu çıplaklığıyla bilemeyecektik.
Başbakan`a sunulan rapora göre, devlet içindeki illegal yapılanmanın; iki bin adet yüksek rütbeli polis şefine, yüzlerce yargı mensubuna, bürokrat, bankacı, akademisyen ve medya kanadına hükmettiğine; örgütün kendi arasında bir şifre sisteminin olduğuna ve örgüt mensuplarının ‘kod adı` kullandığına belki de muttali olamayacaktık.
Paralel yapılanmanın en ez 27 ilde korsan paralel polis hücre evi olduğuna, örgüt mensubu polislerin elde ettikleri bilgileri amirlerinden gizleyip evleviyetle il-ilçe sorumlularına(imamlarına) aktardıklarına vakıf olamayacaktık.
Örgütün Yargıtay hakimlerinin, önemli olarak gördükleri kimi dosyaları nihai karara bağlamak için Pensilvanya`ya gönderdiklerini bilemeyecektik.
Başbakan`ın, “İnlerine girip yuvalarını dağıtacağız” şeklindeki ağır tehditlerinin F. Gülen`in gördüğü iddia edilen “Erdoğan mağaraya takkeli girdi ama mağaradan asker üniforması ile çıktı.” şeklindeki rüyaya karşılık söylendiğinden haberimiz olmayacaktı…
Örgüt mensubu istihbarat polislerinin “Size suikast yapılacak” diyerek hükümete yakın belediye başkanları ve üst düzey bürokratlara “kendilerinden olan” yakın korumalar tahsis ettiklerini, bu korumalar aracılığıyla da kasetler ve dosyalar hazırladıklarını bilemeyecektik...
Bütün bunlar ve daha fazlası on yılı aşkın bir süredir iktidarda bulunan, devletin güvenlik bürokrasisinin tamamını elinde bulunduran bir hükümet ve hükümetin başı sıfatı ile Başbakan tarafından açık açık dile getiriliyor.
İddialar vahim gerçekten.
Esasen Mustaz`af camia ve bileşenleri, böyle bir örgütün devlet kurumlarında var olduğunu ve kendilerine zulmettiğini, haksız yere yüzlerce yıllık cezalar verdirttiğini, yasal dernekleri birer terör hücresi muamelesine tabi tuttuğunu, -hiç gereği yokken- özellikle bilinen, tanınan insanlara “size suikast yapılacak, o yüzden size koruma tahsis edelim” teklifinde bulunduğunu yıllardır söyleyip duruyor.
Bazen televizyon ekranlarını, bazen yazılı basını ve bazen de kitlesel basın açıklamalarını aracı kılarak...
Mustaz`af Camianın sesini kimsenin duymaması ya da duymak istememesi meselesi bir yana, bu karanlık yapının ne menem bir şey olduğu konusunda, kafalarda ete kemiğe bürünmüş bir netlik yoktu.
Bu sürecin bu netliği ortaya çıkaracağı anlaşılmaktadır.
Aslında bu haliyle Jüristokrasiye giden devlet yapısının bizzat hükümet eliyle oluşturulduğu ve bugün bumerang etkisi yapınca deşifre ve tasfiye edilmeye çalışıldığı bilinen bir gerçektir.
Başbakan`ın başdanışmanı tarafından ortaya atılan, “Orduya kumpas kuruldu” sözü ile, örgütün suç delilleri ihdas ederek yargıya yanlış kararlar verdirttiği hususunun hükümet tarafından resmen kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Tabi bu arada, hükümet kanadının örgütün hukuk cinayetleri ve kanunsuzluklarını dile getirirken, küresel güçler nezdinde akreditasyonu tam olarak sona ermemiş yapıları (Ergenekon vs) refere ettiğini, bu örgütün zulümlerini iliklerine kadar hissetmiş Mustaz`af Camiadan bahsetmeme konusunda özel bir çabanın içine girdiğini de belirtmek gerekir.
Yolsuzluk dosyalarının örgüt tarafından makyaj malzemesi olarak kullanıldığı hakikati orta yerde durmasına karşın, bahse konu iddiaların da benzer bir vahamet oluşturduğu muhakkaktır.
Bu yönleriyle bu kavga hayırlıdır ve hayırlı sonuçlar verecektir inşaallah.
Kavga değil, “Sulh daha hayırlıdır” dediğinizi duyar gibiyim.
Unutulmamalıdır ki, her iki kesimin de çürük elmalarını ayıklayacak olan bu kavga, “İctimai Sulh”u yani “Toplumsal Barış”ı netice verecektir inşaallah.