• DOLAR 34.663
  • EURO 36.361
  • ALTIN 2930.09
  • ...

Devletlerin istihbarat örgütlerinin en mahir oldukları alanlardan biri de hedef şaşırtma konusundaki becerileridir.

Bu husus, istihbarat alanında derin bir tarihsel arka plana da sahiptir.

Kitleleri manipüle etme, halkta algı oluşturma bu yolla sağlanır.

İstihbarat örgütleri halkla bütünleşmelerini istemedikleri yapı ve oluşumları itibarsızlaştırmak kriminalize ya da terörize etmek ve en nihayet marjinalize ederek toplumun gündeminden tamamen düşürmek için bu kadim ve etkili yöntemi kullanırlar.

Bu taktiğin etkili olabilmesi, halkın hassasiyetlerinin çok iyi bilinmesine bağlıdır.

Söz gelimi Şeyh Said Efendi`nin kıyamı, yeni kurulan laik T.C yönetimince Batı illerine “Kürtçü”, Avrupa`ya ise “Şeriatçı” bir ayaklanma olarak lanse edildi ve bu konuda başarı da sağlandı.

Terör rejimi İsrail`in, El-Fetih gibi taşeron örgütleri vasıtasıyla gerek Hamas`ın gerekse de Hizbullah`ın İsrail tarafından kurulan örgütler olduğu algısını halkın içinde yaymaya çalıştığı, hem Arap hem dünya kamuoyunda bu kara propagandanın kısmen de olsa ma`kes bulduğu söylenebilir.

PKK`nin ilk ortaya çıktığı zamanlarda, devletin istihbarat örgütlerinin PKK`ye muhalif diğer Kürt örgütlerini “devlet tarafından kurulmuş gibi gösterme” konusunda ciddi bir çabanın içinde olduğu, erbapları tarafından bilinen bir husustur. Bu konuda özellikle Devlet Planlama Teşkilatı`nın hatırı sayılır katkılarının olduğunu ve o dönemler Yalçın Küçük`ün DPT`de görev aldığını belirtmek gerekir.

Son günlerde Jitem`in kurucusu olduğu söylenen Arif Doğan`ın KUK (Kürdistan Ulusal Kurtuluş Örgütü) lideri Dara Bilek`in kendisine istihbarat bilgileri getirdiği ve dolayısıyla KUK`un Jitem veya MİT`in kontrolünde olduğu algısını oluşturmaya çalıştığı gözlerden kaçmamaktadır.

KUK`a yakınlığı ile bilinen internet sitelerine göre, bu bir kara propaganda ve propagandanın amacı da PKK`ye rakip olarak ortaya çıkması muhtemel Kürdistani hareketlerin önünü almak.

Ömrünün son demlerini yaşayan ve şarap fıçısı haline gelmiş Arif Doğan`ın Hizbullah Cemaati ile ilgili “Hizbullah`ı ben kurdum” söylemine ve PKK`yi “devletle ilintilendirmeme” hassasiyetine bakılırsa, KUK için de bir itibarsızlaştırma operasyonunun devrede olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

28 Şubat yargılamaları neticesi kısmen ortaya çıkan kimi belgelerin satır aralarında da bunu görmek mümkün.

1990`lardaki suikastlerin perde arkasının yavaş yavaş aralanmaya başladığı bugünlerde, dönemin MİT müsteşarı Teoman Koman`ın görevini nasıl başarıyla(!) yürüttüğü de ortaya çıkmaya başladı.

Hazindir ki Koman`ın ömrünün vefa etmemesi, daha ne gibi becerilerinin olduğunu öğrenmemize engel teşkil edebilir.

Bu kapsamda ortaya çıkan bir belgeye göre Teoman Koman, 1989`da yeni seçilen Başbakan Yıldırım Akbulut`a gizli bir yazı gönderir. Elde ettikleri istihbaratlar neticesi Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu vs. gibi ismlere yurtdışından getirilecek “dinci militanlar” aracılığıyla suikast düzenleneceği ve bu işin arkasında da İran`ın olduğu ifade edilir.

O döneme tanıklık edenlerin hatırlayacağı gibi, takip eden süreçte basın-yayın organları tarafından bu husus çokça işlendi ve bu yönde tam bir kamuoyu algısı oluşturuldu.

Teoman Koman ve ekibince deşifre(!) edilen plan ne hikmetse engellenemedi ve adı geçen şahıslar İran bağlantılı dinci örgüt(!) militanlarınca profesyonelce öldürüldü.

Sonradan ortaya çıkan ve özel bir çaba ile hasıraltı edilmeye çalışılan bilgilere göre, bu maktullerden Uğur Mumcu`nun, MİT-PKK ilişkileri ve silah alışverişleri üzerine bazı gizli belgelere ulaştığı ve bu konuyu gündem edinmek istediği ortaya çıktı.

Teoman Koman`ın Hizbullah`ı kurduğu ve eğittiği mühim bilgisinin de(!) hem istihbarat hem de PKK kaynaklarınca sürekli dile getirildiği hususunu şimdi hatırlatmanın tam da sırasıdır diye düşünüyorum.

Adına yolsuzluk operasyonu denilen son olayların da, yolsuzlukları açığa çıkarmaktan ziyade benzer bir psikolojik harekât olduğu, az buçuk bu işlerden anlayanların malumudur.

Ortada bir yolsuzluğun olduğunda elbette kuşku yok. Ama hem iç hem dış kamuoyunun hedef saptırma taktikleri kapsamında yönlendirildiğini, bunun siyasi bir kazanıma dönüştürülmeye çalışıldığını da gözden ırak tutmamak gerekir.

Bu arada istihbarat mahfillerince sürekli kullanılmış ve para ettiği de görülmüş İran bağlantısının da tekrar gösterimde olduğunu hatırlatalım.

Zihinleri iğfal edilmemiş, feraset ve basiretleri keskin bahtiyarlardan olmak dileğiyle...