Katliamları Durduracak Üçüncü Bir Yol
Savaşların ve kavgaların en büyük kurbanının masum siviller, çocuklar ve kadınlar olduğu salt tarihe has bir hakikat değildir. Günümüzün çağdaş(!) ve uygar(!) dünyasında, silah teknolojisinin ürkütücü boyutlarda gelişme kat ettiği bir zaman diliminde bu husus, tarihle kıyaslanamayacak kadar olumsuz yönde bir ivme kazanmıştır.
2. Dünya Savaşı`nda 26 milyon insanın ölmesi ve Japonya`ya atılan birkaç atom bombası ile bir anda yüz binlerce insanın katledilmesi, sanırım meseleyi daha anlaşılır hale getirmektedir. Tarih bu şekliyle bu sefer Hatay`da tekerrür etti.
Hatay- Reyhanlı`da patlayan acımasız bombalar yine adres sormamış, birbirlerine direkt olarak kurşun sıkanlardan ziyade, katledilenler masum insanlar olmuştur. Ölen insanlar ne muhalif ne de Esed`in askerleri, can verenlerin çoğu, suçsuz ve günahsız Reyhanlılılar olmak üzere bir kısmı da mazlum mülteci Suriyeliler olmuştur.
Reyhanlı ve Banyas`ta alçakça katledilenlerden kim sorumlu acaba? Zalim ve de katil Esed mi, ona destek veren Rusya, Çin ve İran mı? Yoksa küresel çıkarları ve israil`in güvenliği uğruna Suriye`deki kaotik ortamın devamından yana olan şer cephesi Batı, ABD ve israil mi ya da bu şer cephesinin stratejik ortakları Suudi, Katar ve Türkiye mi?
Meseleyi, “Esed`den yana olmak” ve “Esed`e karşı olmak” şeklinde iki boyutta kategorize etme, Esed`e karşı olabilmeyi ise, İran`ı ve Hizbullah`ı tekfir etme önkoşuluna bağlama şeklindeki mülahazaların, ciğersûz ölümleri durduramadığı ortaya çıkmıştır artık. Bu her iki tez de iflas etmiştir. O halde ne yapmalı?
Ümmetin vücudundan parça koparan bu ölümleri durdurma adına, “Sen misin bunları söyleyen, o halde sen gizli bir Esedci ya da İrancısın!” basitliğine düşmeden, samimi bir şekilde üçüncü ve etkili bir çözüm mesela…
Mit ve İmralı arasında yürütülen görüşmelerde, “Öcalan olsun mu, olmasın mı?” tartışmalarını, gencecik Kürt ve Türk delikanlılarının ölmemesi adına aşma yönünde doğru bir irade beyanı gösterilmiş olması şeklinde belki de…
Ya da Sait Şahin`in gösterdiği onurlu ve erdemli tavrı ortaya koyabilme şeklinde…12 yıl 3 ay ceza aldığı halde soğukkanlılığını ve metanetini elden bırakmadan…
“Hükümetle PKK anlaşmış, PKK`liler silahları ile birlikte, hem de devletin güvenlik birimlerinin eskortluğunda güvenli bölgelere sevk ediliyorken… M. Bahattin Temel, Sait Şahin, Fikret Gültekin ve diğer kardeşlerimizin iddia olunan suçlamalarından bin kat daha ağır suçlamalarla cezaevlerinde olan (silah, Molotof, patlayıcı destekli suçlamalar) KCK`liler, kafile kafile bırakılırken, bunları siyasi arenaya çekebilmek için bin takla atılırken, şu an açıktan dillendirilmese de devletin, Hükümetin ve bizzat Başbakanın “40 bin kişinin katili, bebek katili vs.” dedikleri Öcalan`a dahi mikro düzeyde ev hapsi, makro düzeyde ise siyaset yolu açılırken, aktif siyasetin ya da sivil organizasyonların içinde olan bu insanların cezalandırılması…”
Evet, gerçekten “Neler oluyor?” sorusunu sormayı hak eden gelişmeler bunlar. Bu yaman çelişkiler, bu çifte standartlar elbette sorgulanacak. Hatta bu cezaların yargıtayca onanması halinde, yürütmenin başındaki dünün mazlumlarının kesin olarak zalimleştiklerini ispatlayacak gelişmeler bunlar…
Ama muhterem Said Hoca`mın geçtiğimiz günlerde beraber katıldığımız bir TV programında da söylediği gibi, “Daha fazla can kaybı yaşanmaması adına, şahsıma verilen bu anlamsız cezaya ve her iki kesimin aralarında bizi tasfiye etme konusunda anlaşmış olabileceği ihtimaline rağmen, sürece olan desteğim(iz) devam etmektedir.”
İşte asalet ve izzet bu olsa gerektir. Suriye meselesinde de benzer bir tavrı gösterebiliriz. Bütün acılarımızı içimize gömerek, yüzüne dahi tükürmeyeceğimiz insan bozmaları ile aynı ortamlarda bir araya gelmeyi göze alarak… Sadece ve sadece Yeni Banyas`ların ve Reyhanlı`ların yaşanmaması adına…
Bütün ümitlerimizi stratejik müttefiğimiz(!) Amerika`nın, kendisine sadakat konusunda ispat-ı rüşt etmiş çok; ama çok özel konukları için uyguladığı “A Protokol”le karşılanıp, Blair House`ta(Şeytan Dairesi) ağırlanacak ve Rose Garden`da(Şeytanın Yalancı Cenneti) oturtulacak Başbakan`ın bize lütfedeceği çözüme bağlamamışsak eğer…