Suriye meselesine mültecilerin(muhacirlerin) gözüyle bakmak
Eyyubiye, Urfa`nın “varoş” diye tabir edilen bir kenar mahallesidir. Suriye sınır kapısının bulunduğu Akçakale ilçesinin yol güzergâhında yer almaktadır. Demografik yapı itibarı ile de Arap ve Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı bir bölgedir. Bu münasebetle olsa gerek, mülteci durumundaki Suriyelilerin en çok kümelendikleri yerlerden birisidir.
Birkaç gün önce bu mahallenin girişindeki kavşakların birinde kırmızı ışığa yakalanmamla arabanın etrafının sarılması bir oldu. Yaşları sekiz ilâ on beş arasında değişen Suriyeli çocuklar -abartmadan söylüyorum- kelebekler gibi arabaya yapıştılar.
Arapça ve Kürtçenin birbirine karıştığı, kılık kıyafetlerinin içinde bulundukları sefaleti ele verdiği Bilâd-ı Şam`ın bu günahsız ve masum çocuklarının, “İ`tinî, ez ji dıxazım boy Xwedê…(Allah için istiyorum, bana da ver)” haykırışları karşısında yüreğim yandı.
Memleketlerinde asalet içinde onurlu bir yaşam sürdürürken, birdenbire sefalet içinde kendilerini gören yığınla insan var burada.
Günlük 15-20 liraya amelelik de dâhil olmak üzere, en ağır işlerde çalışan bu insanları deştikçe kiminin müderris, kiminin mühendis, kiminin de dilenmeye tenezzül etmeyen itibarlı insanlar olduklarını görüyorsunuz.
Urfa`dan reklamcı Fevzi kardeşimizin yanında çalışan amcası oğlu Masum `un, Islâhiye kampında bir kadın mülteciden bizzat dinlediği şu hikâye sanırım her şeyi özetliyor:
“Suriye`de en az 200-300 ineğim vardı. Bunların sütünü satarak gayet düzgün bir şekilde geçimimi sağlıyordum. Savaşla birlikte mülteci durumuna düştük. Maddi olarak her şeyimizi kaybettik. Hâlbuki ben, yılda tonlarca litre sütü Allah için infak eder, sadaka olarak dağıtırdım. Şimdi ise küçük çocuğum için çoğu zaman bir biberon süt dahi bulamıyorum.”
Bunlar ve daha bir yığın hayat hikâyesi…
Bunlardan daha korkuncunu ve daha kahredici olanını da paylaşmadan geçemeyeceğim.
Sûret-i haktan görünen birileri kamplardaki ailelerin çocuklarına sahip çıkma, onları eğitme vaadiyle özellikle eli yüzü düzgün kız çocuklarını onlardan alıyor, fuhuş ve organ mafyalarına satıyor.
Şimdilik sadece duyum olarak kulağımıza gelen bu bilgiler hırlı ile hırsızın, namuslu ile namussuzun, muslihlerle müfsidlerin birbirine karıştı(rıldı)ğı bu memlekette çok ciddi tedbirler almayı gerektiriyor. Tedbir alınmadığı takdirde, bunun büyük bir vebale sebebiyet vereceği unutulmamalıdır.
Her gün onlarca insanın can verdiği ve insani boyutun her geçen gün biraz daha trajik bir hal aldığı böyle bir hengâmda, Esad`a küfretmenin ya da muhalifleri terörist ilan etmenin anlamsızlığı ortadadır.
Bir Suriyeli olan Muaz el-Hatip`in, bütün tezlerini silahlı mücadele ile Esad`ı devirmek üzere kurmuş olmasına rağmen, şahit olduğu yürek parçalayıcı manzaralar karşısında tezlerinden vazgeçip masum ve mazlum Suriye halkının kanlarının daha fazla akmaması adına müzakere çağrısı yaptığına inanmak istiyorum.
Mısır, İran ve Türkiye`nin el ele vererek bu iç savaşı bitirebileceğini, NATO ya da BM`den medet ummanın yanlış olacağını hem ekranlardan hem de köşelerimizden defalarca dile getirdik.
Bu anlamda Mısır, Türkiye ve İran cumhurbaşkanlarının Kahire`de bir araya gelmiş olmalarını ümit verici bir gelişme olarak görmek istiyorum.
Suriye meselesi münasebeti ile büyük şeytan Amerika ve terör devleti israil`in tam da istediği bir şekilde birbirlerinden ayrışan Müslüman camiaları da tezlerinde ifrat derecede ısrarcı olmamaları ve dikkatlerini daha ziyade akan Müslüman kanına ve çareyi komşu ülkelere sığınmakta bulan mustaz`af mültecilere hasretmeleri konusunda daha duyarlı olmaya davet ediyorum.
NOT: İnna lillah ve inna ileyhi raciûn… Bir ay kadar önce Konya`daki evinde çok değerli dostlarla bir araya geldiğimiz ve öğrencilik yıllarımızdan beri tanıştığımız Köfteci Mülazım Abi`nin, âni bir kalp krizi sonucu vefat ettiği haberini aldım. Allah`ın dininin hâkim olması noktasında duyarsız olmadığına ve bu konuda çaba gösterdiğine şehadet ettiğim bu hilm sahibi ağabeyimize Cenâb-ı Allah`tan rahmet diler, başta ailesi olmak üzere, en az ailesi kadar ona yakın olan ihvanlarına taziyelerimi sunar, sabr-ı cemil niyaz ederim.