• DOLAR 34.669
  • EURO 36.341
  • ALTIN 2941.907
  • ...

 Ortadoğu`daki “altın vuruş”larını Sünnilik- Şiilik ihtilafı üzerine kurguladıkları anlaşılan emperyal güç odakları, feraset ve basiretlerimizle alay edercesine, koskoca bir ormanı gizleyip tek bir ağaca odaklanmamızı sağlama konusunda ciddi bir başarı elde etmiş görünüyorlar.

  Müslüman dünya,  mezhep ve etnisite üzerinden koparılan kaosun anaforuna teslim olmuş durumda…

  Bahreyn`deki Sünni azınlığın Şii çoğunluğu yönettiği gerçeğini ustalıkla Müslüman kamuoyunun dikkatinden kaçıran Firavun`un sihirbazları, Suriye`deki Nusayri azınlığın Sünni çoğunluğa hükmettiği gerçeğini aynı ustalıkla Müslüman kamuoyunun dikkatlerine sunmaktadır.

  Mezhepler arasındaki görüş ayrılıklarının nasıl bir fitne unsuruna dönüştürüleceği hususunda uzmanlık kazanmış şer güçlerin istihbarat birimleri, ellerinin altında bulundurdukları psikolojik harekât organları vasıtasıyla, Türkiye`yi de bu yumuşak karın üzerinden vurmaya hazırlanmaktadırlar.

  Son günlerde artan türbelere saldırı haberlerinin Selefilere fatura edilmesi ve son tahlilde Iğdır`da Şii ajanların(!) yakalandığının sadece ulusal medyada değil, uluslar arası medyada da yer bulmuş olması, kuşkusuz bu amaca matuftur.

  Ayrıca, Suriye`deki Baas rejiminin Alevilik yönüne vurgu yapıp bunu Hatay`la ilişkilendirerek, Türkiye`de Alevilik-Sünnilik ayrışmasını hedefleyen mezkûr şeytani güçlerin işinin hiç de kolay olmadığını peşinen belirteyim.

   Bu durumun, lokal düzeyde birtakım sansasyonel olayları tetikleyebilme potansiyeli olmasına karşın, bunun toplu haldeki gayr-ı nizami bir çatışmaya dönüştürülemeyeceği tecrübelerle sabittir.

  Alevi olmasını Çorum`da, Sünni olmasını ise Konya`da doğmasına borçlu olan ve bunun ötesinde çok fazla bir birikime sahip olmayan çoğunluğun bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz.

  Sünnilik adına çoğu zaman bilinçsiz bir Emevi avukatlığının yapıldığı bir hengâmda, Aleviliğin de homojen bir yapı arz etmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

  Özellikle cevabı net olarak bir türlü verilemeyen ve her grubun durduğu ideolojik pozisyona göre değişkenlik arz eden şu sorular, sadece şeytani güçlerde değil, bu ülkedeki bu konuya duyarlı kesimlerin hemen hemen hepsinde kafa karışıklığına yol açmaktadır:

  1-Alevilik ayrı bir din midir, yoksa İslam dininin içinde bir meşrep ya da mezhep midir?

  2-Aleviliğin Şia ile ilişkisi nedir?

  3-Aleviliğin Hz. Ali ile bağı var mıdır, varsa Aleviler neden Hz. Ali gibi bir yaşam sürmezler?

  4-Ateist aleviler ya da alevi ateistler de neyin nesi oluyor?

  5-Birilerinin Ali, Hasan ve Hüseyin`i (ra),  Marksist ve sosyalist ideolojilerine kılıf ya da maske yapmak istedikleri doğru mudur? (Bir dönem Şeriata karşı olduğunu açıkça belirten laik Türk Silahlı Kuvvetleri`nin Güneydoğu`da uçaklardan Kuran ayetleri atması tutarsızlığı gibi…)

  6-Aleviler, Cumhuriyet tarihi itibariyle en büyük darbeyi tek parti iktidarından yemelerine (Başbakan`ın ifadesi ile katliama uğratılmalarına) rağmen, neden hala bu partiyi destekleyip temsiliyetlerini bu parti üzerinden gerçekleştirirler?

  Vesaire vesaire…

  Türk usulü Aleviliğin hal-i pür melali böyle… Sünniliğin de o kadar olmasa bile bünyesinde benzer tenakuzları barındırdığını söyleyebiliriz.

  Meselenin daha net anlaşılabilmesi için bizzat yaşadığım şu olayı sizlerle paylaşmak istiyorum:

  1997-98`li yıllar… Öğretmenlikteki ilk yıllarım… Adıyaman`da bir lisede edebiyat öğretmeniyim. Girdiğim son sınıfların birinde bir kavgaya denk geldim. Kavganın sebebi şu:

  Mini etekli, son derece modern giyimli(!), Sünni(!) bir kız öğrenci sınıftaki Alevilere hitaben, “Siz kirlisiniz, yıkanmazsınız!” diyerek hakaret etmiş. Bunun üzerine sınıftaki Alevi öğrencilerle Sünni öğrenciler arasında amansız bir kavga başlamış.

  Tarafları ayırıp sakinleştirdikten sonra, okul idaresini işin içine karıştırmadan, o anki aklımla şöyle bir çözüm geliştirdim:

  Sünnilik için kavgayı göze alan kız öğrenciyi kaldırarak, “Bize Sünnilikten biraz bahset” dedim. Tabi cevap alamayınca sorular sormaya başladım. Yıkanma konusunda Alevileri suçladığı için önce guslün farzlarını,  sonra namazın şartlarını, derken kelime-i tevhidi vs.

   Elbette hiçbir soruya cevap alamadım.

  Alevi olan erkek öğrenciye ise tek bir soru sordum:

  On iki imamı bize sayar mısın?

  Cevap: Ali, Hasan, Hüseyin… Kem küm…

  Bunun üzerine sınıfa hâkim olan sükûtu da bozarak aslında fıtratları temiz olan bu gençlere epey nasihat ettim.

  Hem Alevilik hem de Sünnilik konusunda toplumun kahir ekseriyetinin yukarıdaki gençlerden farklı olmadığını düşünüyorum.

  İnşaallah yanılıyorum… Selam ve dua ile…