24 Haziran ve HÜDA PAR muhalefetine olan ihtiyaç
Bismillah
Uzun sayılmayacak bir aranın ardından tekrar merhaba sevgili dostlar!
Seçim süreci boyunca aşağı yukarı her gün ya bir miting meydanında ya da bir televizyon ekranında gündemle alakalı ortalama bir iki makaleye sığacak kadar konuşmalar yapıyorduk.
‘Olsun, yazının yeri ayrı!` diyenlerdenseniz buna da saygı duyarım.
24 Haziran seçimlerini geride bıraktık.
Bütün sonuçları ile birlikte hepimiz için hayırlara vesile olsun.
HÜDA PAR olarak seçimlerde iki şey hedeflemiştik:
Bir, oy oranlarımızı artırmak; iki, meclise bir tane de olsa vekil göndermek.
Birinci hedefimizi gerçekleştirdik ancak ikincisi nasip olmadı.
“Hayırlısı buymuş, milletimiz bize meclis dışı muhalefet etme görevi verdi” diyerek milletin tercihini saygı ile karşılıyoruz.
Mecliste olsa idik, iktidarın güç zehirlenmesi yaşamasına ve tekebbüre bürünmesine meclis dışından daha etkili bir şekilde izin vermemeye çalışacaktık.
Yüz yıldır bizleri mağlubiyet psikolojisine mahkûm ederek materyalist uygarlığa tanrısal nitelikler yükleyen zihin dünyasını deşifre edip milletimizi özüne döndürme noktasında daha aktif rol oynayacaktık.
Sürdürülebilir olmaktan çıkmış bu sistemi bütün yönleri ile ıslah ederek milletin inanç ve değerlerine uyumlu hale getirme vazifemizi daha etkin yapacaktık.
Ekonomimizin faiz, dolar ve yabancı sermayeye mahkûm olmadığını alternatif somut çözüm önerilerimizle beraber meclis kürsüsünden haykıracak; yoksulluk ve yoksunluğun kaderimiz olmadığını; ‘varlık içinde yokluk, zenginlik içinde yoksulluk` çekmeye mahkûm olmadığımızı yüksek sesle dile getirecektik.
Hakkı olan bir hususta kimsenin ‘dayı bulma` veya ‘rüşvet ödeme` zorunda olmadığını dile getirecek, bu konudaki çarpıcı örnekleri yine meclis kürsüsünden kamuoyunun bilgisine sunacaktık.
Güzelim şehirlerimizi rant uğruna imar terörüne kurban verenlerle amansız bir mücadeleye girişecektik.
Rüşvet çarkına bulaşmış herkesi, çarkın sahipleri ile beraber hain ilan edecek ve ihanet cezasına çarptırılmaları için yoğun bir hukuk mücadelesi başlatacaktık.
Kazandıkça kazanmak ve servetlerine servet katmak isteyen kimi doyumsuz ihtiras sahiplerinin sağlık ve ecza sektörlerinde işledikleri cinayetlere dikkatleri çekecektik.
Ulus-devlet asabiyetine mahkûm ve meftun sistem sahipleri/devlet aklının toplumun nasıl bir felakete sürüklendiğini görmek istemediğini; ülkenin sosyal barış ve dayanışması ile milletin ruh, ahlak, zihin sağlığını birkaç kavmî ve hamasî ritüele nasıl insafsızca kurban ettiğini cesurca dile getirecektik.
Ayrıca asıl işi bu olması gereken muhalefetin bütün mesaisini, plan ve projelerini ‘Tayyip Erdoğan karşıtlığına` hasretmesinin yanlışlığını ve ‘İktidar dünyanın en doğru işini de yapsa karşı çıkarız!` mantığının ülkeye bir şey kazandırmayacağını anlatmak isterdik.
Kimden geldiğine bakmaksızın iyiliğe ve doğruya dair ne varsa destekleme, yine kimden geldiğine bakmaksızın kötülük ve düşmanlığın karşısında yer almayı muhalefetin esası yapma konusunda mecliste belirleyici olmak isterdik.
Liste uzayıp gider…
Son günlerde ülke siyasetinde yaşanan birkaç vaka HÜDA PAR`ın Türkiye siyasetinde ‘var ve görünür olma` ihtiyacını açıkça ortaya koymaktadır.
Kamuoyunda mafya babası olarak tanınan şahısların devlet başkanı başta olmak üzere çeşitli basın-yayın kuruluşlarına yönelik aleni tehditleri, daha da kötüsü mafya babası tarzındaki tehdit üslubunun bakan düzeyine taşınması, millet olarak bizlere yürek yangınları yaşatan çocuk cinayetleri vs.
Sonuçlarda boğulmamızı isteyen sistem sahiplerine “Dur bakalım! Bu katiller ve suç makineleri değil tek başına suçlu olan. Sen de azmettiricilik rolünle onlarla beraber sanık sandalyesinde oturmayı hak ediyorsun!” diyecek âdil bir muhalefet.
Meclise giremedik diye bu tür taleplerimizden vazgeçecek değiliz elbet.
Sahip olduğumuz bütün imkânlarımızla seviyeli ve ilkeli muhalefetimizi meclis dışından devam ettireceğiz.
Edirne`den Hakkâri`ye, Sinop`tan Hatay`a “Adalet Devleti” projesine yeşil ışık yakan 210 bin insanla ümitleri yeşertmeye ve milletimizi hız kesmeden umut dolu yarınlara taşımaya devam inşaallah!
Çünkü yaşanabilir bir dünya ve kazanılacak bir ahiret hayatının temel ölçüsü adalettir!