• DOLAR 34.555
  • EURO 36.668
  • ALTIN 2899.797
  • ...

Af kelimesinin aslı "afv"dır. 'Afv' sözlükte, yok etmek, silip-süpürmek, bir şeyi elde etmeye yönelik niyet etmek, fazlalık, artıp çoğalma gibi anlamlara gelir. Istılah olarak ise: kötü bir şeyi veya kusuru görmezden gelme, yapılan bir suçtan dolayı suçluyu cezalandırmama, ceza uygulamasından vazgeçmektir.

Afv'ın karşılığı suçtur, cezadır, bir suç olacak ki, af ile bağışlansın. Ortada bir suç yok günah yoksa affın da bir anlamı kalmaz. İnsanoğlu tabiatı itibari ile suç işlemeye kabil bir varlıktır. Onun tabiatında hem hayır hem de şer işleme potansiyeli mevcuttur. Onun iyi ya da kötü olması bu iki cihetten birine ağırlık yapmasıdır. Kıyamet günü iyilikleri-kötülükleri tartılırken de buna dikkat edilir.

Bazı insanlar, hatasız insan olmak peşindeler. Oysa toplam kalite kavramı içinde olayı düşündüğümüz zaman ve tüm günah ve yanlışlardan kaçmaya çalışmanın faziletini değerlendirdiğimiz zaman bu, iyi bir tavır olarak görülebilir. Ancak, insan olduğu halde hatasız olmak mümkün değildir. "O ki beşerdir, şaşabilir" kaidesince hatasız kul yoktur. Peygamberler dahi Allah korumazsa günah işlemeye kabildirler.

Hata yapmayanın sadece Allah (cc)'dur: Hatasız insan olmaz. Hata edip tevbe etmek, insanın şanından; hataları affetmek de Allah'ın şanındandır. Allah'ın Afüvv, Gafur, Rahim, Tevvab gibi Esmai Celileleri onun sonsuz rahmet ve mağfiret sahibi olduğunu gösterir.

Şu halde hata yapmak, insan olmanın kaçınılmaz bir yansımasıdır. Kul hata yapacak, Allah da affedip bağışlayacak ki, Onun rahmet ve mağfiretinin ispatı olsun. Yoksa insanlar engin rahmetinin varlığını nerden bilecekler: "Eğer siz, hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder ve günah işleyip hemen arkasından tevbe eden bir kavim yaratırdı." (Sahihi Müslim şerhi Nevevi, 17/65)

Bazıları, kendilerini ellerinden geldiğince kusursuz bir insan gibi göstermeye ve görmeye çalışırlar. Çünkü hata yaptıklarını kabul ettiklerinde küçük düşeceklerinden korkmaktadırlar. Onlara göre ideal insan, kendisine hiçbir hata kondurmayan insandır.

Oysa, sözünü ettiğimiz bu "hatasızlık" arayışı veya anlayışı, bâtıl bir inançtan başka bir şey değildir. Nitekim Kur'an, bizlere böyle bir mümin modeli göstermez. Çünkü böyle bir model mümkün değildir zaten; insan, Allah karşısındaki acizliğinin bir sonucu olarak, hayatı boyunca hatalar yapmaya, günah işlemeye mahkûmdur.

Elbette elinden geldiğince insan bunlardan kaçınmalı, Allah'ın dinini uygulama konusunda hata işlememeye ve günaha girmemeye gayret göstermelidir. Ancak, Allah'ın aciz bir kulu olduğu için, hatadan kaçınmayı dahi tümüyle başaramaz. Nitekim Kur'an-ı Kerim, yeryüzündeki her insanın Allah'a karşı hatalı ve günahkâr olduğunu haber verir:

"Eğer Allah yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirlenmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Zira Allah, kullarını görmektedir." (Fatır: 45)

Bu ilahi hüküm gereği, Allah'ın müminden beklediği tavır, hatasızlık değildir. Müminden beklenen, işlediği tüm hata ve günahlar için sürekli Allah'tan af dileyip bağışlanma istemesidir. İnkâr edenler ile müminleri birbirinden ayıran en önemli vasıf budur: İnkârcı kâfirler, kendilerini hatasız ve günahsız saymaya çalışırlar. Oysa müminin böyle bir iddiası yoktur.

Elbette mümin, Allah'a karşı hiçbir günah işlememek için büyük bir çaba içinde olmalıdır. Ancak insan, tabiatı gereği, kimi zaman geçici olarak nefsine uyup günaha girebilir. Allah'ın hükümlerini uygulamakta gevşeklik göstermek gibi bir gaflete düşebilir. Ama sonuçta tüm bunlardan pişman olup Allah'a yönelmesi ve O'ndan afv ve mağfiret dilemesi önemlidir.

Şu hâlde kötü olan günah yolunda ısrar etmek, tevbe ve istiğfardan istiğna etmektir. Bir insan affını dilemek için sürekli tevbe kapısını çalıyorsa o iyi bir insandır. Kulların günahları ne kadar çok olursa olsun Allah'ın Rahmeti karşısında bir hiçtir. Yeter ki kul iblis gibi kibrine kapılmasın, istiğna etmesin.

Diğer Köşe Yazarları