Fatura Kime Kesilmeli
Seçim kaybedildi ya; herkes kendisi dışında bir günah keçisi arıyor. Gündem seçimin niye kaybedildiği ve paralel olarak toplumun niye bu kadar bozulduğuna kilitlenmiş bizim mahallede.
Bu baptan toplumun ahlaki, İslami ve insani çöküşünün geldiği yer, çoğu kez ve haklı olarak eskiyle kıyaslanarak yapılır. İstatistikler verilir. Deist, ateist oranı verilerek eşeğin aklına karpuz kabuğu sokulur. Dindarların akide ve ameldeki zaafları sıralanır. Sonuçta umreye ve İmam Hatip’e gidenlerin sayısındaki korkunç artışın toplam “iyileşmeye” yansımadığı ortaya çıkar. Arkasından iktidara ve etrafını saran “şer duvarına” verip veriştirilir.
Tamam siyaseten faturayı elbette siyasilere ve en tepedekine kesmek lazım. Bunda bir sorun yok. Siyaseten eksik, hata ve zaaflarını zaten hep bir ağızdan söyleyeduruluyor. Ve bu hususta adeta “Sağır Sultan’a” sesleniliyor gibi.
Ancak ahlaki çöküntünün ve İslami gerileyişin faturasını kesinlikle bu güne kadar iktidar nimetinden sonuna kadar yararlanan cemaat, tarikat, vakıf, dernek ve partilere kesmek lazım. Herkes eski yasaklı yılların verimliliğinden ve insan kalitesinden dem vurur ve toplamda büyük bir gerilemeden söz eder ki El Hak doğrudur.
Devletin bütün baskı, yasaklama, cezalandırma ve dışlamasına rağmen yasaklı yıllarda cemaat, tarikat, dernek, vakıf ve partiler olarak hep birlikte bu kadar büyük değer üretip bu değeri iktidara taşımışken şimdi niye bu iktidarı kaybetmenin korkusunu yaşıyor ve yasaklı yıllardaki kaliteye özeniyoruz!
Deveye hendek atlattırılarak kurulmasına ancak müsaade ettikleri bir iki tane dernek vakıf ve partilerin de kapısında polis, bileklerde kelepçe eksik olmuyordu. Bin bir zahmetle kurduğumuz bu kurumlar birkaç adamın birkaç dakikalık toplantısı ile kapatılır mal varlıklarına el konulurdu. Ama yine de dindarlar daha kaliteli, daha çalışkan, daha mütevekkil, daha dert edinen, daha verimli, daha cehd eden, daha yoksul ve daha mutluydular.
Okulun kuytu karanlık ve nem kokan bir köşesinde gizlice namaz kılmanın bedeli ihraç idi. Ama inancımızı anlatır ve takva üzere çoğalırdık ve namazı alnımızın çatına vurmuştuk. Bugün MEB tavsiyesi ile bütün okullarda mescitler açılmış, cemaatle namaz kılma, hatta bazı okullarda Cuma kılma imkânı var ama kalitesizlikten ve çoğalamamaktan şikayet ediyoruz. Bu kabahat iktidarın mı yoksa bu kadar alan açılmışken kalite ve değer üretemeyenlerin mi?
Yasaklı kâbus yıllarında cumhuriyet tarihinin en uzun ve en başarılı iktidarı üretilirken; bugün vakıf cemaat ve derneklerin sayısı neredeyse üye sayılarını geçmişken neredeyse iktidar elde tutulamıyor. Gidip de komşumuzu, akrabamızı, arkadaşımızı ihya ettik de bir mani ile mi karşılaştık. Ama gitmedik maalesef. Hep başkasından bekledik.
Hani ya özgürlükler olsaydı toplum ne güzel ihya edilecekti. On yedi yıla rağmen geriye gidişten söz ediliyorsa bunun faturası açılan alan ve imkanı iyi değerlendirmeyen bilumum İslami yapılanmalara çıkarmak lazım. Tabi bu süreçte belki de devletin bürokratından, FETÖ’nün zulmünden ve PKK’nin şiddetinden en çok etkilenen ve iktidarın nimetinden hiç yararlanmayan yapı olduğu halde, çalışmayı ve ihtiyatı elden bırakmayan ve HÜDA PAR şemsiyesinde buluşan Doğunun Mustazaf ve gayretkeş evlatlarını bu gafletten istisna tutmak lazım.
Maddeleri aleyhine olduğu halde çatışmasız ve özgürce tebliğ etme imkanından yararlanmak için değil miydi ki Peygamber Hudeybiye’yi imzaladı. Sonunda müşrikler büyüyüp gelişmeyi fark edip anlaşmayı bozdular.
İslami gazete, televizyon ve yayın evlerinin haddi hesabı yok. Yurt ve vakıf binalarından geçilmiyor. Ama ortada semere yok. Kimden sorulmalı acep bu hesap? İktidardan mı yoksa bu imkanı pervasızca tüketenlerden mi?
Kim bir salih iş yaptı da iktidar tarafından bir engelle karşılaştı. O halde vicdanlar doğru konuşmalı. İktidarın hatalarını günahlarını ayrıca konuşalım evet! Ama eğer bugün toplum ifsad olmuş ise, inanç zayıflamış ise, ibadet dibe vurmuş ise, dürüstlük dindarlar arasından bile Kaf Dağı’na uçmuş ise, bunun müsebbibi kendilerine bu kadar alan ve imkan açılan dindar yapılanmalar değil midir?
2011’e kadar istisna hariç bütün yapılar, çocuklarını ve infaklarını da dahil “yüzyıllık sermayeyi” FETÖ’ye teslim etti. Artık herkes adına bu işi yapan bir cemaat vardı. Birilerine de ihale, mevki ve makam peşinde koşturma kaldı. Onu da milliyetçi ve liberallere kaptırdılar maalesef.
Geriye, ne geriden gelip taşıyacak gençlik kaldı ne de gençliği yetiştirecek adam. Teslim edilen yüzyıllık sermaye de Okyanus Ötesi’ne teslim edilince ortada kalakalındı. Şimdi seçimde CHP’nin lümpen gençliğinin saha çalışmasına bile özeniliyor. 17-25 Aralık’tan sonra yeniden el yordamıyla alelacele bir yapılanmaya gidildiyse de çürük zemin ve adamlar ile yol alınamazdı ve nitekim oralardan deist ve ateist ürediği söyleniyor.
Nihayetinde bu sonuç, ortak günahın eseridir ve bu fırsat belki bir yüzyıl daha ele geçmeyecektir.