• DOLAR 32.501
  • EURO 34.923
  • ALTIN 2422.894
  • ...
Kadim medeniyetlere beşiklik etmiş olan Mısır, tarih boyunca mücadele alanı da olagelmiştir. Dünya hakimiyetine soyunan güçler için bu ülke her zaman çekim alanı olmuştur. Firavunlar döneminden sonra Yunanlılar, Romalılar ve nihayet İslam hakimiyeti…

Üç kıta arasında, deniz geçiş yollarına hakim jeopolitik konumuyla, beşeri , tabii imkan ve kaynaklarıyla Mısır; 19.yüzyılda batılı sömürgecilerin iştahını kabartmış, önce Fransızlar sonra da İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Bir asra yakın süre İngiliz müstemlekesi olarak yönetilmiştir.

1.Dünya savaşından sonra yeni emperyalist konsepte uygun olarak tüm İslam aleminde olduğu gibi Mısır`da da fiilen çekilmiş gibi görünen İngilizler, batılılaşma tuzağıyla kalp ve beyinlerini esir aldıkları sözde aydınlar ve bağımlı kukla yöneticiler aracılığıyla sömürü düzenlerini sürdürmeye devam ettiler. Gerektiğinde, çıkarları tehlikeye girdiğinde olaylara doğrudan müdahale etmekten de çekinmediler. Bu süreçte batılılaşma ve modernizm hareketlerinin İslam dünyasında ilk olarak Mısır`da başlatılması ve Osmanlı batıcılarının, jön Türklerin bile buradan destek ve ilham almaları manidardır. İslam ümmetini yıkıma götüren batılılaşma sürecinde Mısır`da İslam`ın siyasal, sosyal, kültürel hayatın dışında tutulması için şeytani planlar uygulanmıştır.

Allah`ın hikmetine bakın ki ferdi ve toplumu köleleştiren emperyalist batıcı sisteme karşı en etkili, bilinçli tepki ve muhalefet de Mısır`da ortaya çıkmıştır. Şehid Hasan el Benna, adeta üzerine ölü toprağı serpilmiş, umutsuz, hedefsiz ümmetin yeniden dirilişi ve silkinişi için harekete geçmiş; yılmaz bir azim ve cesaretle köy köy şehir şehir toplumun her birimine nüfuz ederek tüm ülkeyi kapsayan İhvan-ı Müslimin teşkilatını kurmuştur. “ Gayemiz Allah`ın dediğini yapmak, örneğimiz Peygamber¬, anayasamız Kur`an, yolumuz cihad, temennimiz şehid olmaktır.” şiarıyla hareket eden teşkilat, kısa zamanda Mısır`da emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını altüst etmiş; Mısır dışında da hemen hemen tüm İslam dünyasında İslami hareketlere ilham kaynağı olmuştur.

İhvan mektebinde yetişen cihad erleri Mısır`da İngiliz oyununu bozmuş, mütecaviz Siyonistlere karşı cephede şehadete koşmuş, Suriye`de sosyalist baas rejimine karşı destansı Hama kıyamını gerçekleştirmiştir. Asırlar sonra Müslümanların yeniden diriliş ve direnişini sağlayan bu cihanşümul mefkure ve hareket elbette ki İslam düşmanı batılıları, Siyonistleri ve özellikle de ABD - İngiliz uşağı kukla rejimleri rahatsız edecekti. Bu şer güçlerin ittifakıyla ihvan Hareketine karşı sindirme, yok etme operasyonları yapıldı, katliamlar tertiplendi. Hareketin kurucusu İmam Hasan el Benna başta olmak üzere Seyyid Kutup, Abdulkadir Udeh gibi önderler ve binlerce Müslüman şehid edilmiş binlercesi de zindanlarda işkencelere terkedildi.
Aradan geçen onca yılda İhvan-ı Müslimin hareketi itidalli bir çizgide çalışmalarına devam etmiş, halk desteğini ve tabanını daha da güçlendirmiştir. Tunus`ta başlayıp tüm Arap alemine yayılan ve ümmetin belası diktatörleri bir bir deviren kıyam hareketlerinde de öncü rolü İhvan hareketi oynamıştır. Ekilen tohumlar, akıtılan şehid kanları semere vermiş, İslami hareket çığ gibi büyüyerek Müslümanlar için yeni bir dönemin kapısını aralamıştır. “Zayıflar daima zayıf kalamaz, güçlüler de ebediyen güçlü ve galip kalamaz.” diyen şehid İmam Hasan el Benna`nın öngörüsü gerçekleşmiş; Müslümanlar, tüm entrikalara rağmen halkın teveccühü ile yönetime gelmişlerdir. Ancak gidişatı tersine çevirmek isteyen İslam düşmanı koalisyon boş durmamış, her türlü zorbalığın, ihanetin sergilendiği melun darbe yapılmıştır.

Mısır`daki darbe batılıların, batıyı kıble edinmiş İslam dünyasındaki laikçilerin maskesini düşürmüş; demokrasi söyleminin emperyalist hesaplar karşısında bir değer ifade etmediğini ortaya koymuştur.

Suriye`de cephede savaşan düşmanlar olan baas rejimi ile Suud, Katar ve diğer kukla Arap rejimlerinin hangi dürtüyle darbe destekçisi olarak aynı safta yer aldıkları da anlaşılmıştır.

ABD ile birlikte darbeyi tezgahlayan ve finanse eden Suud ve Körfez emirliklerinin İslam`a ve Müslümanlara ihaneti de ayan beyan ortaya çıkmıştır.

Bu darbeyle birlikte saflar netleşmiş; herkes, her yapı rengini ve niyetini belli etmiştir.

Darbenin Müslümanlar üzerindeki psikolojik etkisi olumsuz gibi görünse de aslında küfre karşı birlik refleksini de harekete geçirdiği görülmektedir. Bu noktada Müslümanların kısır çekişmelerden sıyrılarak yeni bir vahdet perspektifi geliştirmeleri beklenebilir.

Gelinen noktada yapılması gereken, ümitsizliğe kapılmadan sabırla mücadele etmek ve direnmektir. Şehid Seyyid Kutub`un deyişiyle “hakka karşı gelenlerle cihad için sabır, her türlü hilekarlığa karşı sabır, zaferin gecikmesine karşı sabır, batılın çığırtkanlığına ve yayılmasına karşı sabır, yardımcının azlığına karşı sabır, tehlikeli yolların uzamasına karşı sabır…” Nihayetinde şehadet bile olsa… Zira her şehadet bir diriliştir.

“Ümitvar olunuz.Şu istikbal inkilabatı içinde en yüksek ve gür sâdâ, İslam`ın sâdâsı olacaktır.”