Abi, bu işin bir kolayı yok mu?
“Doktor dedi ki; götürün bunu, bütün vücudu kaplamış, bizim yapabileceğimiz bir şey yok, en fazla bir iki hafta yaşar. Sonra bir arkadaşın tavsiyesi üzerine falan çiçekten, feşmekan tohumdan, biraz baldan oluşan karışıma bir ay devam etti, hastalıktan bir eser kalmadı, sonunda doktor da hayret etti...”
Zannedersem benzer hikayeleri duymayanınız yoktur. Ölmüş bitmiş böbrekleri iyileştiren, beyindeki tümörleri yok eden, felçli uzuvları canlandıran, kısaca aklınıza gelecek bütün hastalıkları iyileştiren otçuların hikayelerini her zaman dinliyorsunuz.
Buna bir de son zamanlarda ortalığı kaplayan hacamatçıları ekleyin.
Allah aşkına kolaycılığı ne kadar seviyoruz ve aldanıyoruz. İlim adına, özellikle tıp ilmi adına insanlığın ilk günden günümüze kadar döktüğü alın terini ve göz nurunu nasıl da görmezden geliyoruz ve bir çırpıda üzerini çiziyoruz.
Sadece tıp alanında değil her konuda işin kolayına kaçmak bize cazip geliyor.
Bazı meslekler var ki hiç bir emek sarfetmeden yapabiliriz. Mesela müteahhitlik (inşaallah bundan sonra birazcık olsun zorlaştırılır), yazar çizerlik vs.
İnsanımızın sağlam bilgiye gerek duymadan en çok konuştuğu alanların başında din ve sağlık gelmektedir. Dini konularda bir şeyler söyleyebilmek için önceleri takvim yapraklarının arkası yetiyordu, şimdi onun yerini cep telefonu almış durumda.
Aslında hiç çalışmadan, yapılan işlerin başında siyaset gelmektedir. Bu milleti idare etmek için yönetim alanında ilim tahsil etmeye, doktora ve akademik çalışmalar yapmaya gerek yoktur.
Daha da ilginç olan şey; her hangi bir dalda derinlemesine bigi sahibi olmak zor geldiği için o yola girmeyi göze alamayanlar, çalışmaya hiç gerek duyulmayan yönetici olmayı tercih ediyorlar.
Lütfen bir şeyler bilenlere saygı duyalım, bir konuda kendisini yetiştirmiş uzmanlara değer verelim, her şeyden de önemlisi ilme saygı duyalım ve hakkını verelim.