• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Emperyalist batı doğudaki bir takım toplumları veya küçük ülkeleri fırsat buldukça kışkırtır ama sonunda kime karşı kışkırtmışsa onunla baş başa bırakır. Olan o zavallılara olur.

Şimdilerde batı Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan gibi ülkeleri Rusya’ya karşı kışkırtıyor, uzak doğu toplumlarını da Çin’e karşı kışkırtıyor.

Zor da olmuyor kışkırtmak çünkü o toplumlara batılı bir hayat tarzı vaat ediyor, onlar da komünizm ve benzer baskı yönetimlerden bıktıkları için kendilerine cazip geliyor.

Fakat hiç bir zaman muratlarına eremiyorlar, her şey yarım kalıyor, hiç bir zaman kendilerini kışkırtan batıdan bekledikleri destek ve imdat gelmiyor.

Rusya ve Çin’den önce aynı kışkırtmalar Osmanlıya karşı yapılmıştı. Batı bir anlamda kendi hedefine ulaşmıştı. Fakat Osmanlı’dan ayrılan toplumlar hiç bir zaman iflah olamamış, kendi ayakları üzerinde duramamış, özellikle hayal ettikleri refah düzeyine gelememişlerdir.

Aslında doğu-batı arasındaki çizgi zannedildiğinden çok daha keskin, dinlerden de etkindir.

Doğu Hıristiyanları hiç bir zaman batı Hıristiyanlarıyla beraber olamamıştır. Batıdan gelen Haçlı sürüleri doğudaki Hıristiyanların da kendilerine katılacaklarını ve böylece Müslümanların köklerini kurutacaklarını zannetmişler ama sükûtu hayale uğramışlardır.

Yani emperyalist batı sadece Osmanlı’dan ayırdığı Müslüman toplumları yüz üstü bırakmamış, kendileriyle aynı dinden olan ülkeleri ve toplumlara da aynı şeyi yapmıştır.

Bundan ders alması gereken ve ona göre siyaset belirlemesi gerekenler öncelikle kışkırtılan toplumlar ve ülkelerdir.

Fakat kendilerine karşı kışkırtılan diğer büyük ülkelere düşen görev ise batı emperyalizminin gireceği boşlukları doldurmak, delikleri kapatmak, kısacası fırsat vermemektir.

İnşaallah Türkiye bu gergin günleri akıllıca atlatır, hamasete kapılarak fevri tavırlar göstermez, düşünce ağırlıklı ve soğukkanlı bir siyaset izler.

Bütün bunlardan insanlık âleminin çıkarması gereken birinci ders; başkalarıyla birlikte yaşamayı öğrenmek ve kabullenmektir. Çünkü yaşadığımız dünyanın hiç bir ülkesi aynı dinden ve aynı ırktan insanlar tarafından oluşmamaktadır.