Elveda Mehmet.. Merhaba Mehmet...
Sabah 7 sularıydı. Rutin hazırlıkları yaptıktan sonra işe gitmek için çıktım evden. Sabahın sert soğuğu yüzüme çarpıyordu. Akşam okuduğum Kemal SAYAR’ ın sözleri sürekli zihnimde tekrarlanıp durdu. Yol boyunca ölüm gerçeğini; var olmak ile yok olmak arasındaki ince çizgide bu kadar koşuşturma, bu kadar uğraş ve neticesi ölüm olan bir hayat düşünceleriyle durağa vardım. Sorular kafamın içinde cirit atıyordu. Bu düşüncelerle otobüse bindim.
Bu düşüncelerin muhasebesini yaparken yaşlı teyzenin başımda dikilip gözlerime ters ters bakmasıyla kendime geldim. Meğerse yer vermemi bekliyormuş. Tabi akıl başka yerde olunca görememişim teyzeyi. Hemen mahcubiyetle yer verdim. Teşekkür yerine sinirle oturdu. Çok kızmış olmalıydı.
Çalıştığım hastaneye vardım. Kıyafetlerimi değiştirip ameliyathanedeki dinlenme odasına geçtim. Ama kafamda halen Kemal SAYAR’ın sözleri yankılanıyordu. Geçmişe gidiyordum sevdiklerimi düşünüyordum yaşamın anlamını irdeliyordum kendimce. Derken arkadaşımın dürtmesiyle sıyrıldım düşüncelerden. Neyin var deyince düşündüklerimi anlattım. “Aman boş ver, şimdi bunları düşünmenin zamanı mı?” diyerek küçümsedi ve ne zaman gelirse o zaman öleceğiz deyip kestirip attı. Ama gerçek bu değildi. Bu kadar basit değildi biliyordum. İnsanın derdini anlatacağı içini dökeceği, kendisini anlayabilecek bir dostu olmalıydı…
İşin rutin işleyişini yapıyorken birden mavi kod çaldı. Mavi kod: ihtiyaç duyan hastalara müdahale edilmesini sağlayan acil durum yönetim cihazıdır. Çoğunlukla kalbi duran hastalara müdahale edilir.
Mavi kod cihazı bendeydi o gün. Bir çırpıda çantayı alıp yoğun bakıma koştum. Yoğun bakımın kapısına nefes nefese kalarak geldiğimde hemşireler burada diye seslendi. Hastanın yanına geçip kalp masajı yapmaya başladım. 75 yaşında olan Mehmet amca müdahalelerimize cevap verip nefes almaya başladı; gözlerini açtı. Hemen yanında öğle yemeği duruyordu yarım kalmış şekilde. Hemşirelerden biri az önce yemeğini yedi ilaçlarını verdim deyip aslında iyi olduğunu neden böyle olduğunu anlamadığını söylenip durdu. Mehmet amca gözlerini dikti bana. Çaresizce baktı. “Allah razı olsun” dedi yaşlı gözlerle ve ekledi “canım çok sıkılıyor buradan dışarı çıkmak istiyorum.” Boğazım düğümlendi. Keşke imkânım olsaydı da sana dünyayı gezeceğin şartları sağlasaydım dedim kendi kendime. 75 yıllık ömründe kim bilir neler yaşamış ve 75 yılın sonunda yataktan kalkamaz halde yardıma muhtaç Mehmet amca.
Mehmet amcanın değerleri iyi görünüyordu. Bende çantamı alıp tekrar ameliyathanenin yolunu tutmadan Mehmet amcanın ellerini tutup “kendine iyi bak Mehmet amca Allah’a emanet ol” deyip çıktım. Arkamdan gözleri dolu bir şekilde bana baktı. Bir kat aşağı inene kadar Mehmet amcayı sayıkladım; ah Mehmet amcam ah! Allah sana şifa versin! diye diye…
Ameliyathaneye vardım. Yeni demlenmiş çayın kokusu burnuma tüttü. Belki kendime gelirim diye bardağıma yudumlamaya başladım. Henüz oturmam on dakikayı geçmemişti ki tekrar mavi kod çalmaya başladı. Az önce çalan yeri tarif ediyordu. Soluklanmadan aynı hızla tekrar fırladım. Aynı yere vardığımda doktorların Mehmet amcaya müdahale ettiğini görünce eyvah ettim. Mehmet amcanın kalbi durmuştu. Entübe etmek için koştum. Bir taraftan da kalp masajı yapılıyordu. Fakat nafile 20 dakikanın sonunda Mehmet amca vefat etti. Kan ter içinde Mehmet amcanın yüzüne baktım ama bu defa o bakamıyordu. Sol gözünün köşesinde kalan son gözyaşı yastığına damladı. Herkes öylece bakakaldı. Ağlamamak için dişlerimi kırarcasına sıktım. Yarım kalan yemeği sağ tarafında, gözyaşları yastığında veda etti bu dünyaya Mehmet amca. Daha dünün karmaşasından kurtulamamışken yüzüme çarpan ölüm... Yazarın anlattıklarının pratiğini yaşıyordum. Boynum önde son defa Mehmet amcaya bakıp çıktım oradan. Kim bilir neler görmüş neler yaşamıştı diye söylenip durdum. Çok etkilenmiştim.
Ameliyathaneye geldim. Oturup Mehmet amcayı düşünmeye başladım. “Hayatı nasıl geçti acaba, ölümü düşündü mü hiç, yoksa hiç hesap edemedi mi?” gibi sorularla; kafamın içini kavuran o düşüncelere daldım bir saat kadar. Personelin “9 numaraya sezeryan alıyoruz” demesiyle kendime geldim. Hemen hazırlıklara başladım.
Genç bir kadın geldi. Gergin ve tedirginliği yüzünden anlaşılıyordu. Ama anne olmanın verdiği heyecan ve sevinç de gözlerine yansımıştı. Hazırlıklar tamamlandı ve ameliyat başladı. Doğum anı geldi. Bir erkek çocuk dünyaya geldi tazecik. Doktor anneye sordu ismi belli mi ne koyacaksınız diye. Anne heyecan ve sevinçle Mehmet dedi. Henüz Mehmet amcanın olayı tazeyken “Mehmet” ismini duyunca irkildim. Bebeğe baktım anneye baktım. Sanki Allah, o gün bana bir mesaj veriyordu.
Evet, az önce 75 yaşındaki Mehmet amca hayatını tamamlayıp veda ederken şimdi yeni bir Mehmet doğuyordu. Çok tuhaf; bir hayat serüveninin başına ve sonuna tanıklık ediyordum. Bir Mehmet veda ederken sevdiklerine dünyaya; bir Mehmet merhaba demişti sevdiklerine, hayata, yaşama. Bir tarafta gözyaşı, acı, keder; bir tarafta sevinç mutluluk… Ve ben 1 saat içinde koca bir hayatın filmini izledim. Aslında yazarın bahsettiği ölüm ve gerçeğin ne olduğunu daha iyi anladım.
Sonuç olarak doğum kadar ölüm bir hakikat ve ölüm de doğum da Allah’ın bir sanatı. Asıl olan o sanatı anlamak ve istikametten şaşmamak. VESSELAM
MUHAMMED ATA GÜLSEVER