• DOLAR 34.66
  • EURO 36.375
  • ALTIN 2930.18
  • ...

Yapılan araştırmalara göre insan yaşamını etkileyen birden fazla faktör vardır. Bunlardan biri mevsimlerdir. Farklı mevsimlerin yaşanması rahmet olduğu gibi insan psikolojisi üzerinde de ciddi etki göstermektedir.

Mevsimlerden etkilenen insanların muhabbetlerine baktığımızda şöyle dediklerine çoğumuz şahit olmuşuzdur: “Ben kışı sevmiyorum, ben yazı hiç sevmiyorum; doğrusunu söylemek gerekirse ben sonbahardan nefret ediyorum.” Şu izahlardan yola çıktığımızda herkesin farklı bakarak öznel bir tavır sergilediğine şahit oluruz.

Bu öznellik aynı zamanda karakterlerin dışa vurması olarak da yorumlanabilir. Kimi doğduğu aya göre mevsime göre kendini tanımlar. Bu konuda programlar, köşe yazıları, bu yazılara bakarak moral bulanlar, üzülenler hatta yorumlamalar yapıp para kazananların olduğunu söylersek yanlış söylemiş olmayız.

Kimi de, “keşke yaz gelseydi, köyümüze gitseydik; sebzemizi eker, hayvanlarımıza bakardık. O köyün havası yok mu havası? Ya da içtiğimiz ayran, yediğimiz domates, salatalık tamamen organik bunlar şifadır şifa. Nerde şehirde bulacaksın bu havayı bu sebzeyi? Bu söğüdün altında yenilen yemek, kıldığımız namaz başkadır başka.” Bir iştahla anlatılır.

Bir başkası ise, “valla kardeş çok doğru söylüyorsun, bunun zahmeti de çoktur. Hele ki o dikeni, o güneşin altında yapılan çapa… Güneşin altında çalışmak, her babayiğidin işi değil, insanı ferc eder; insan kendine gelemez.” Bu sözlere bakıldığında farklı perspektiflerin sadece mecliste değil; bağda, bahçede, tarlada da olabileceği kanaati oluşabiliyor.

Fakat ilkbahar geldiğinde duygular farklı olur. Her taraf yeşillenir, çiçekler rengârenk, âlem canlanır; kuzular, sular coşmaya başlar. Bir güzel koku bereket bolluk kendini göstermeye başlar, âlem bir başka olur. Sanatsal yönü olanlar başlar, fotoğraf çekmeye oturur; bir tümsekte aşağıyı, yukarıyı seyre dalar. Bilir ki bu bir sanat işi değil estetiktir. İnsanlar her ne kadar sanat dese de sanat kul işidir. Estetikte bir gücün varlığı vücut bulur. Mesela güneşin doğuşu, güneşin batışı, ayın, yıldızların durumu. Bir güneşin doğuşuna bakıp sanat zannedip Leonardo da Vinci’nin eseriyle kıyaslamak ne kadar doğru ve mantıklı? İşte kardeşim biz burada hata yapıyoruz.

İlahi akıl ile beşeri akıl aynı olur mu?

Beşeri akıl varlığını ilahi akıla borçludur. Bizler bir meseleyi irdelerken canlı, cansız varlıklara bakarken ilahi bir nazarla bakmalıyız. Bütün canlıyı, cansızı; ayı, güneşi; havayı, suyu yaratanı düşünüp dersler çıkarmalıyız. Böyle baktığımızda her mevsim güzel olur. Gecenin, gündüze; yerin göğe ihtiyacı olduğunu anlarız. Sadece dünya gözüyle bakıp haftada bir günah çıkarma mantığıyla hareket etmeyiz.

Günün belirli saatlerinde ibadet değil, uyurken, otururken, kalkarken, yan üstü ibadetlerimizle doğru açıyı yakalayabiliriz. Bize bu güzellikleri gösteren, çoğu nimeti sunan, kusurumuzla hatamızla bizleri misafirliğe kabul eden sonsuz kudrete ne kadar şükretsek azdır.

Her şeye rağmen çalışılması gereken zamanlarda gayret edip alın teri dökmek lazım. Çalışmadan, gayret etmeden, sebze beklemenin yanlışlığı kadar, yapmadığımız iyilikleri görmezden gelip cennet bahçelerinde gezmeyi hayal etmek de yanlıştır.

Bu yüzdendir ki inancımız, değerlerimiz sürekli çalışmayı, gayreti tavsiye eder. Hangi makamda, hangi mevkide olursak olalım sınava hazırlansak da hazırlanmasak da gayreti elden bırakmamak gerekir. Hikmet nazarıyla gayret edersek inşallah, “Kader gayrete âşık olur.”

Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları