Ya huyundan ya suyundan
Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’nun konvoyuna “taşlı saldırı” konusunda seslerini yükseltenler söz konusu HÜDA PAR olunca maalesef faşizmin en somut halini aldılar.
Son 1 ay içerisinde HÜDA PAR, defalarca, faşist, Kemalist ve Marksist grupların sözlü ve fiili saldırılarına maruz kaldı.
Mersin’de silahlar kullanıldı ve bazıları yaralandı.
Bunlara rağmen mutedil tavrını muhafaza etti HÜDA PAR.
Ama Trabzon’da yaşananlar “organize kötülüğün” ete kemiğe bürünmüş halinden başka bir şey değildi.
Birileri “adamlarını” alana sürmüş ve HÜDA PAR için seçim sürecinde tanıtım ve siyasi çalışma yaptırmama kararı almıştı.
İlk anda birçok kişi Ümit’in adamları sandı; ama bu kez faşizm çok geniş bir şemsiye açmıştı.
Meral’in adamları da Kemal’in adamları da oradaydı.
HÜDA PAR bir siyasi hareket olarak sadece tanıtım amaçlı bir stant açmıştı.
Kimsenin rahatsız edilmesi söz konusu değildi.
Slogan atılmıyor, cam çerçeve indirilmiyor, başka siyasi gruplara müdahale edilmiyordu.
Ama HÜDA PAR’ın stand açmasına tahammül edemiyorlardı.
Tahammülsüz faşistlerin provokasyonunu “itidal” diye tanımlayan Gürsel Tekin diye ağababaları da vardı ve şöyle diyordu:
“Değerli Trabzonlular;
Lütfen Gaffar Okkan’ın katili Hizbullah zihniyetinin provokasyonuna gelmeyin.
İtidalinizi koruyun. Onlar ne yaparsa yapsın.
Bu zihniyete en büyük tokat sandıkta vuracağınız tokattır.
Oyunuzu kullanın, herkes dersini alsın, Türkiye kazansın.”
Faşist blok ortak bir sesle “HÜDA PAR’ın Trabzon’da üyesi yok” gerekçesini öne sürerek siyasi çalışma yapılamayacağını iddia etti. Bu iddianın kanuni, insani ve ahlaki bir karşılığı yoktu ve zaten faşizm de güce dayandığı için ahlak, kanun ve insani değerleri önemsemiyordu.
Yomra’nın İyi Partili Belediye Başkanı ise faşist zihniyeti daha net kelimelerle ortaya koydu:
‘’Benim nezdinde HÜDA-PAR’ın HDP’den farkı yoktur. HDP ne ise HÜDA-Par odur. Bu şehre gelmiş olmalarının bir anlamı yoktur.”
Aslında biz bu dili de bu faşist tutumu da tanıyorduk.
Benzer bir durum daha önce de yaşandı.
Demirtaş, 2014’teki seçim çalışmaları kapsamında Lice’de PKK taraftarlarının saldırısına uğrayan ve araçları yakılan HÜDA PAR’lılar için şunları söylemişti:
“Şimdi HÜDA-PAR denen parti neredeyse bir tek üyesi bile olmadığı bir ilçeye, Lice’ye gidip esnafa bildiri dağıtıyor. Esnafın kendisi tepki gösteriyor. Esnaf ‘burada bu bildiriyi dağıtmayın’ diyor.”
Yüksekova’da PKK çetelerinin silahlı saldırısıyla şehid edilen Ubeydullah Durna’nın cenazesi için giden ve orada saldırıya uğrayan HÜDA PAR’lılar için de benzer şeyler söylemişti Demirtaş:
“Burası Gever (Yüksekova), burası meydan okuma yeri değil.”
Ama kendi arkadaşlarından Ahmet Türk, Samsun’da (2010 yılında) saldırıya uğrayıp burnu kırıldığında, saldırının demokrasiye yapıldığını iddia etmişti Demirtaş. Kendi faşistliklerini normalmiş gibi gösterenler, faşist tepkiler gördüklerinde tepki gösteriyorlardı.
Nitekim Kemalistler de Ahmet Türk’e yapılan saldırıya sevindiklerini gizlememişlerdi.
Yılmaz Özdil "Yumruğunu "adaletin tokmağı" yerine koyup, Ahmet Türk'ün burnuna inen kişi, bu ülkede pek çok kişinin duygularına tercüman oldu.." diyerek saldırganı savunmuştu.
Aslında sadece son 15 yılın siyasi olaylarını ve verilen tepkileri değerlendirenler ikiyüzlülükleri, tahammülsüzlükleri, samimiyetsizlikleri net olarak görebilecektir.
Trabzon’da “faşist organizenin” içinde yer alanlar, Erzurum’da yaşananlar karşısında tahammülsüzlükten şikayet ediyorlar.
Türkiye’de imkan ve fırsat bulamayan PKK taraftarları Avrupa ülkelerinde seçmenlere saldırarak sonuçları etkilemeye çalışıyorlar.
Kim kimden etkilendi bilemiyoruz; ama tahammülsüzlüğün, başkasının sesini kısmanın, ideolojik bağnazlığın, Kemalistler, Marksistler ve Irkçıları faşizm ortak paydasında buluşturduğunu görebiliyoruz.