• DOLAR 32.447
  • EURO 34.764
  • ALTIN 2443.317
  • ...
Korku, ümit ve kırgın gözleriyle girdi dünyamıza minik Sara ve ailesi... Hain ve umursamaz bomba seslerinden yeni uyanmış; yorgunluk, yoksulluk ve çaresizlik karşımı bir havayı tenefüs etmiş, içlerine kadar çekmiş, genç annesinin simsiyah hicabına sarılıp bize bakıyordu güzel gözleriyle... Henüz 2 yaşındaydı... Anlamıyordu ne olup bittiğini... Aslında biz de anlamıyorduk bu olanları...
 
Herkesin kendi çıkarı ve menfaati üzerine kurulmuş hesapları vardı. Ve bu hesapları için hiç düşünmeden can yakıyorlardı, malları harab ediyorlardı, ocakları yıkıyorlardı. Büyük büyük planlarına taparcasına kilitlenmişlerdi ama olan yine mazlum ve mustazaflara oluyordu...
 
Bu muhacir kardeşlerimize kucak açmak, yardımda bulunmak ve öz kardeş gibi bağrımıza basmak bizlere ensarı hatırlattı. Elbette kardeşlik ve isar`da onlarla yarışamayız; fakat en güzel numune olarak on dört asır öncesinden bize göz kırpmaktalar. Ve daha birçok şeyi; unuttuklarımızı, perde arkasına ittiklerimizi, gevşekliğimizi ve rahata düşkünlüğümüzü de hatırlattı bizlere...

Fakat unutan yalnız biz değildik. Kürsülerden mikrofonlar aracılığıyla, son teknoloji harikası iletişim araçlarına serenat dizen kravatlı canilerin de unuttuğu bir şey vardı ki, zalimlerin asla iflah olmayacağı...

...
Bir akşam çayına davet ettik minik Sara ve annesini. Manzarası göz alabildiğince geniş olan balkonumuzda keyifli bir sohbete dalmıştık. Gâh konuşuyor, gah gülüyor, gah Türkçe-Kürtçe karışımı dilbilgisi dersiyle kardeşimizin acısını bir nebze unutturmaya ve neşelendirmeye çalışıyorduk. Az-çok anlıyordu ve o da iştirak edip gülümsüyordu. Zaten mütevekkil duruşu ve mütebessim çehresiyle bizlere de örnek oluyordu...

İnsanoğlu işte... Bazen tüm acılarını unutup gülebiliyor. Ama bazen de gülümsemesine şamarlar iniveriyor, tıpkı birazdan olacağı gibi...
 
Haftasonu nedeniyle cahili sokak düğünlerinin sesi etrafı sarmıştı. Muhabbetin koyulaştığı bir anda, birden bir patlama sesi duyduk. Biz hiç tepki vermemiştik çünkü bahar ve yaz aylarında sıkça duyardık bu sesleri... Evet, bu bir havai fişek gösterisiydi. Cahili bir eğlenme ve ardından alakasız ve lüzumsuz bir gösteri...

Biz alışkındık; Sara ve annesi de alışkındı bu seslere. Ama burada duymaları onların irkilmelerine sebep olmuştu. Biz hala mevzuyu anlamadan onların bu ani sıçrayışına gülmüştük. Sonra korku dolu gözleri ve yarım Türkçesiyle bana dönüp dedi ki : "Hacer! Suriye bomba aynı böyle..."

O an bombaların yankısı beynimizde uğuldadı. Belki yerin dibine geçseydik ancak kurtulurduk bu azaptan... Herkes sustu, her şey sustu... Belki de tüm yaşananlara sustuğumuz içindi, azap çekişimiz... Ümmet olarak bu halimizdi, öksüz kalan vahdetimizdi, yetim kalan kardeşliğimizdi...
 
Bir yandan Sara ve annesinin gözlerinde avaz avaz bağıran ve mazlumların üzerine insafsızca yağan bombalar...
Diğer yandan her türlü melanetin işlendiği, ahlaksızlık ve eğlencenin tavan yaptığı yerlerin, sevincinden delirdiklerinin alameti olan havai fişekler...
 
Bir yandan alev alev yanan İslam coğrafyası ve Müslümanların arasına ekilen ve maalesef yeşeren fitne tohumları; çocukların, kadınların feryadı...

Diğer yanda elimiz ve kolumuzun bağlı, dilimiz ve sözlerimizin yetersiz kalışı...
Fakat buna rağmen fark ettim ki, Sara ve annesinin gözlerindeki ışıltı, havai fişeklerden daha parlak ve daha güzeldi!
"La taknetu minrahmetillah"
...
Vesselam veddua...
 
NOT: DEĞERLİ TAKİPÇİLERİMİZE ÖNEMLİ DURUYU!

BU MAKALEYE YORUM ALINMAYACAKTIR ANLAYIŞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ...