• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Türkiye`deki darbeler kültürü yüzyıllar öncesine dayandığından çok köklüdür. Öyle ya Osmanlı Devletinin en parlak dönemlerine bile kök salmış bir gelenektir. 

Osmanlı`daki darbe ve isyanlar 1446 yılındaki Buçuktepe İsyanı ile başlar, 1913`teki Babıali Baskını`yla sona erer. Bu süreçte 12 padişahın isyan veya darbeyle tahtından edildiğini göz önünde bulundurduğumuzda işin ciddiyeti ortaya çıkıyor. Osmanlı`nın içinde bulunduğu tüm olumsuz şartların üstüne bir de 1921`de kendi içinde adeta kendisine paralel bir devlet oluşmuş. Bunu da bir ihtilal hareketi olarak görmek yanlış olmazsa gerek, zira Mustafa Kemal, Osmanlı ordusunda bir askerdi. 1919`da 9. Ordu müfettişliği görevindeyken 1921`i doğuran kalkışmanın tohumlarını atmıştı. Menfi veya müsbet, nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti, bir Osmanlı askerinin Osmanlı`yı yok sayarak, Osmanlı`ya rağmen başlatılan harekâtın neticesinde kurulmuştur. Hilafetin ve saltanatın kaldırılmasıyla da Osmanlı`nın defteri tamamen dürülmüştür.

 Fakat iş bununla bitmemiştir, yeni kurulan Cumhuriyet adeta badireler tüneline girmiştir. Millet, işgalcileri tamamen defettikten sonra bu sefer de yeni yönetime muhalif olanların etkisizleştirilmesi, ortadan kaldırılması suretiyle milletin içindekilere darbe yapılmış. Nitekim Kurtuluş Savaşında kilit rol oynamış, onlarca şahıs yeni yönetimle olan anlaşmazlığı yüzünden sıkıyönetim altında tutulmuş, taciz edilmiş, takip edilmiş, tutuklanmış, eserleri toplanmıştır. Kazım Karabekir ve M. Akif Ersoy muhalif görülen 84 kişilik listenin başında yer alanlardı. Devrimlerle de millete, milletin fikriyatına darbe yapılmış. Harf inkılabı ve çağdaş uygarlık iddialarıyla, milletin tüm kültür ve medeniyeti yok sayılmıştır. Yine sadece şapka inkılabının onlarca âlimin idamını, Rize, Konya gibi şehirlerin bombalanmasını doğurduğunu düşündüğümüzde millete yapılan darbenin vahametini bu gün daha iyi anlıyoruz.

Maalesef Türkiye Cumhuriyeti`nin ihtilal, temizlik harekâtı ve batıdan ithal edilen devrimler üzerine temellenmesiyle o gün bugündür, darbeler milletin yakasını bırakmadı. Öyle ki canı sıkılan asker, önce bir şekilde darbe ortamını hazırladıktan sonra devrimleri koruma bahanesiyle darbe yapmıştır. 1960 ve 1980 yıllarında asker, tamamen yönetime el koymuşken, 1971 ve 1997`de mevcut hükümetleri istifaya zorlamış, 2007`de mevcut hükümete gözdağı vermiştir.

En son olarak asker, 15 Temmuz 2016`da yönetime tamamen el koymak amacıyla bir kalkışmada bulunmuştur. Darbeci zihniyetin yüzyıllardır süregelen darbe yapma geleneğinde ısrarcı davranmış olmaları bu sefer millet tarafından püskürtüldü.

Peki, ne oldu da; Türkiye`de darbeler dönemi kapanmıştır denilmesine rağmen tekrar bir darbe kalkışması oldu?

Suçun darbe kalkışması olduğu ortadadır. Bu suçun suçluları sadece darbeye kalkışanlar mıdır? Bu meselenin masaya yatırılması, irdelenip konuşulması gerekir.

Şüphesiz bu darbe kalkışmasında bulunanların haricinde darbe kalkışmasının dolaylı veya direk başka müdahilleri vardır.

En azından bu darbe “üç fitne” menşelidir. Bu darbe, bir “ABD, HD(P)KK ve Gülen) birlikteliği/kardeşliği ürünüdür. Darbenin en büyük ortağı olan tüm Batı`yı ve emperyalistleri temsil eden ABD, bu darbenin patronudur ve ağabeyi konumundadır. Muhalif solcuları, ateistleri, ahlâksızları, dine tahammülsüzleri temsil eden HD(P)KK ve muhalif muhafazakâr, liberal, ılımlı ve kendince Müslümanları temsil eden Gülen de darbenin küçük ortaklarıdır. Evet, evet tüm yük, tüm iş onların sırtında olsa bile Gülen ve HD(P)KK ancak ve ancak bu darbenin küçük ortakları olabilir. Yani yapana değil, yaptırana, destek olana, akıl verene, ev sahipliği yapana bakmak gerekir.

Darbe kalkışması püskürtüldükten sonra şakşakçılık yapıp mecliste, şurada, burada darbe karşıtlığında yer kapmaca oynayanlara kanmayın; darbe gerçekleşseydi o zaman görürdünüz, bayram edişlerini. Eğer saflıktan değilse, bu gün hükümet CHP ve HDP`ye teşekkür ediyorsa düşmanları azaltma politikasından kaynaklanmaktadır. İşin doğrusu saflık da olsa politikada da olsa kabul edilebilir değildir. Teşekkürlerle millete yön verilmemeli; millet, kimin kaç para olduğunu biliyor.

Neyse, tekrar vurgulamak gerekirse hükümet iki eski ortak bir de bu ikisinin patronu olan ortaklığı devam eden ortak tarafından sokuldu. Darbe ortamını hazırlayanlar yılanlarla birlikteliğin, ortaklığın zeminini oluşturanlardır. Ucuz hesaplarla yalan ve yanlış bilgilerle gündeme yön verenlerdir.

Başını kuma gömen gömsün. Bu darbe yıllarca Gülen`le yürümenin, Çözüm Sürecini HD(P)KK`nin insaf(!) ve insiyatifine bırakmanın, Pkk`li ve Gülenci kripto bürokratların ve teşkilatların klavuzluğunda yol almanın ve her şeraitte ABD`yle sürdürülen stratejik ortaklığın ürünüdür. Bu oldu üçüncü musibet, anlayana.