• DOLAR 34.55
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3006.52
  • ...

Ashab-ı Kiram efendilerimiz, Bedir Savaşı’nda müşriklere karşı büyük bir üstünlük elde etmişlerdi. Hicri takvime göre 3. Yıl, Şevval ayında Bedir’in intikam ateşiyle kavrulup 3000 kişilik donanımlı bir ordu hazırlayan Mekke müşrikleri ile mevcutları münafıkların ayrılmasıyla 700 küsur olan İslam ordusu Uhud dağının eteklerinde Bedir Savaşı’ndan sonra bir kez daha karşı karşıya geldiler. Uhud Savaşı'nın başlangıcında Müslümanlar müşrikleri büyük bir bozguna uğratıyorlar. Fakat sallallahu aleyhi vesellem’in " cesetlerimiz yırtıcı kuşlara yem olduğunu görseniz bile asla bu tepeyi terk etmeyeceksiniz" dediği tepedeki okçular, Müslümanlar kazandı, zaman ganimet toplama zamanı, deyip baştaki emiri de dinlemeyip tepeyi terk etmeleri üzerine müşriklerin süvari birliğinin komutanı pozisyondaki Halit Bin Velid, birliğiyle tepede kalan üç beş kişinin üzerine giderek onları şehit edip Müslümanları arkadan kuşatır. Kaçan müşrik ordusu da bunun farkına varınca geri döner ve Müslümanlar adeta iki ateş arasında kalırlar. Başta elde edilen üstünlüğe rağmen, Sallallahu aleyhi vesellem'in emrine itaatsizliğin bedeli olarak galibiyet mağlubiyete döner. Sallallahu aleyhi vesellem daha önce tuzak için açılan bir çukura düşer, dişi kırılır; bir ara her taraftan mızraklar, oklar, kılıçlar kendisini hedef alır. Etrafında kalan sadece 20 kişilik sahabi, onu canı pahasına korumaya alırlar. Fakat bu savaşta Hazreti Hamza, Hazreti Musab Bin Umeyr gibi onlarca güzide sahabi şehit olur. Tabi burada özellikle benim belirtmek istediğim, altını çizmek istediğim, ders almamız gereken husus şudur. 

Kıymetli kardeşlerim okçular tepesi sizce Uhud Savaşı'nda tarihte mi kaldı?  Öyle zannediyorum ki bu böyle değildir. Biraz daha geriye gidersek Okçular Tepesi’ndeki sahabiler, tepeyi neden boş bıraktılar, neden emre itaatsizlik ettiler? Bunun sebebi açık ve net olarak belirtiliyor ki "Müslümanlar galip oldu. Müşrikler dağıldı, mağlup oldu. Sıra dünyalık toplama, ganimet toplama sırasıdır" deyip dünya üzerine yapılan hesaplar dolayısıyla emre itaatsizlik ortaya çıkmıştır. Dikkatlerinizi çekmek istediğim husus, o gün bu imtihan ile karşı karşıya kalan sahabe efendilerimiz, Rabbim kendilerinden razı olsun en nihayetinde yüz akıyla bu imtihanı geçirdiler ki Allahu Teala kendileri hakkında "üzülmeyiniz, gevşemeyiniz. Eğer inanmışsanız, üstün olanlar sizlersiniz" taltifine muhatap olmuşlardır.

Tekrar günümüze gelelim kıymetli kardeşlerim,  gerçekten Okçular Tepesi tarihte mi kaldı?  Bizim terk etmememiz gereken tepe neresi, müminlerin cesetlerinin yırtıcı kuşlar tarafından yenildiği görülse bile asla ve kat'a terk edilmeyecek tepe, bırakılmayacak kale, alan neresidir? Bu çağın okçular tepelerinde biz ne pozisyondayız? Yoksa biz de terk etmememiz gereken tepeyi terk edenlerden mi olmuşuz. Dikkat buyurun tepeyi terk etmeye sebep olan ganimet toplama arzusu, dünyalık toplama arzusu, dünyalık biriktirme, bir daire sahibi olma, aslanın midesine giren ekmeği kazanma ve benzeri her türlü dünyalık insanın tepeyi terk ettiğinin farkına bile varmasına engel oluyor. Durup bir düşünelim ve herkes kendisine sorsun. "Benim ölümüne terk etmemem, çıkmamam, bırakmamam  gereken tepe neresi, benim hassasiyetle altını çizerek ölümüne katiyen vazgeçmemem gereken kırmızı çizgim neresidir" diye. Herkes kendine göre muhakkak buna bir cevap verecektir. Eminim ki kimimizin terk etmemesi gereken tepe ailesi olacaktır, eşi olacaktır, çocukların eğitimi olacaktır, kiminin tepesi helal kazanç olacak, doğruluk olacak, dürüstlük olacak, kiminin tepesi sınıfındaki öğrencileri olacak, kiminin tepesi makamı olacak, ama hepimizin ortak asıl tepesinin şu olduğu kanaatindeyim. Asla ve kat'a hiçbirimizin terk etmemesi gereken tepe, İslam davasıdır, davanın çalışma alanlarıdır. İslami gayret ve endişedir. İyiliktir, güzel ahlaktır, davettir, kardeşliktir, vahdettir. En somut, asgari haliyle çağdaş tepemiz İslami ve insani çalışmaların birer mektep ve merkezi olan dernek ve vakıflarımızdır. Zira bu mektep ve merkezlerde Allah ve peygamber konuşulur, dava ve davet endişesi gönüllere ekilir, mazlum ve mustazafların derdi ve çilesi dert edinilir, kardeşlik yaşanır, maruf emredilir, münker nehyedilir, yetim ve muhtacın ihtiyacı için koşturulur. Eğer biz bu mektep ve merkezlerde ya öğrenci olarak ya öğretmen olarak ya hatip olarak ya dinleyen olarak veya yetim ve muhtaçlar için dağıtımcı, ziyaret ekibi, tespit komisyonu, paketçi, bağışçı veya organizatör olarak yer almıyorsak. Durup durumumuzu bir kez daha gözden geçirelim, sakın biz de çağın okçular tepesini terk edenlerden olmayalım. Allah muhafaza... Rabbim bu manada bize güzel bir şuur versin, bu şuur üzere hayatını ikame edenlerden eylesin. Vesselam.