Ey Nefsim! Bence En Başta Sen Üzerine Almalısın
Dava “lailahe illallah”, dava tüm güzel erdem ve değerleri uhdesinde barındıran İslam’dır ve davanın insanların hayatında kaim ve idamesi birçok faktöre bağlıdır, dedik. Bu açıdan toplum, çevre, eğitim sistemi, öğrenci, öğretmen, imam, vaiz, davetçi, sosyal çevre, iletişim ve benzeri etkenler ehemmiyet arz etmektedir.
Fakat üzülerek belirtilmeliyim ki içinde bulunduğumuz bu çağda genel itibariyle birey, toplum, çevre, eğitim sistemi ve mekân fesada uğramış ve istikametinden sapmıştır. İşte hayatı ve toplumu hakiki hüviyetine büründürecek şuur ve sorumluluk sahibi insanların yetişmesi bu faktörlerin ıslahına ve yol güzergahına dönmesine bağlıdır.
Aksi halde algıların ve baskıların dayattığı değerlerle(!) bilcümle insanoğlu uçuruma yuvarlanmaya devam eder. Garip olan tüm insanlığın “gelecek” ortak paydasında aynı endişeyi taşıyıp bir araya gelmesidir. Meselenin bu kısmında anormal bir durum yok, anormal olan “gelecek endişesi”nin salt maddeci bakış açısıyla şekillendirilmesidir. Bu kapitalist ve dünyaperest görüşün algı ve baskılar neticesinde tüm dünyayı göründüğü kısmıyla kendisi gibi inanma derecesine getirememişse dahi kendisi gibi düşünme ve kendisi gibi yaşama derecesine getirdiğinin nişanesidir.
Sahi ya bugün tüm insanlığın istikbali adına en büyük tehlike nedir? Diye sorulsa maddeyi merkezi almayacak kaç tane cevap gelir. Hâlbuki tehlike fakirlik değil, işsizlik değil, imkânsızlık değildir. Gün gelir iş olur, fakirlik geçer, imkânlar olup ferahlık artar.
Hatta birkaç adım daha öteye geçelim ve tehlikenin bilgisizlik ve inançsızlığın da olmadığını ekleyelim. Evet, Okursa bilgisizlik de geçer. Tefekkür edip sorgularsa sağlam bir inanca da sahip olur.
Fakat ümitsizlikle baş başa kalıp bananeci olup hırsızlığa, arsızlığa, ahlaksızlığa, inançsızlığa, vefasızlığa, kuru tüketiciliğe, tembelliğe, pes etmeye ve gündelikçiliğe müptela olursa vay insanoğlunun haline.
İnsanoğlunun her günü bir diğer günün tekrarına dönünce vay insanoğlunun haline. Okumayınca, sorgulamayınca, kendini yenilemeyince, mazisinden yedikçe; yani onuru, izzeti, şerefi, mücadeleyi, gayreti, erdemi, medeniyeti bugüne taşımadan, yarın bunların üzerine eklemeden sadece tarih sayfalarındaki kısmıyla yetiniyorsa vay insanoğlunun haline. İşte asıl tehlike, kaçınılması ve korkulması gereken handikap budur.
Dolayısıyla mü'min istikbale dair ümitsiz olamaz. O. Şemsi Tebrizi'nin dediği gibi bilir ki ümitsizlik şeytandandır. Ümit de Allah'tandır. Mü’min bilir ki son elçi Salallahu aleyhi vesellem’e her şeyden ama her şeyden önce gelen ilk emir “ikra”dır, okudur. İnsanın, toplumun, zamanın ve mekanın ıslahının, imar ve inşasının da okumakta olduğunu bilir de okur, okumalıdır.
Mümin toplumdaki kaoso, usulsüzlüklere, harama, günaha, sahtekarlığa, başıboşluğa, tembelliğe, israfa, sapkınlığa ve gaflete karşı bananeci de asla olamaz, zira "bir kötülüğü görünce elinle düzelt. Buna gücün yetmezse dilinle düzelt. Buna da gücün yetmiyorsa kalbinle o kötülükten nefret et" diyen bir peygamberin ümmetiyiz.
Mümin hırsız da olamaz, çünkü o peygamberinin "haksızca alınan bir ayakkabı bağı bile ateşten bir parçaya döner" dediğini iyi bilir. Hem münker olduğu için hırsızlığa göz de yumamaz.
Haşa arsız ve hayasız da olamaz, zira hayanın imandan olduğunu da bilir.
Mümin tembel de değil tembel de olamaz; çünkü sallallahu aleyhi vessellem'in "iki günü bir olan zarardadır" dediğini bilir.
Netice olarak biz mü’min olarak insandan, toplumdan, zamandan, zeminden, davadan, davetten ve gelecekten ümitsiz değilsek, tembel değilsek, bananeci değilsek, arsız ve su-i ahlak sahibi değilsek, inançsız değilsek, vefasız değilsek, davaya gündelikçi yaklaşanlardan değilsek, kuru kuru tüketen bir birey değilsek ve pes etmemişsek bu toplumun bu medeniyetin küllerinden doğup tekrar ayağa kalkması için bizim de yapacaklarımız, yapabileceklerimiz muhakkak vardır. İnsanın ve toplumun ıslah, imar ve inşası için kolları sıvayıp işe koyulmalıyız.
Eğer bugün, bir süreliğine bir okulda müdür, bir ailede reis, bir vakıfta başkan, bir şehirde belediye başkanı, bir toplumda kanaat önderi, bir davada rehber, bir kurumda başkan olsaydınız. Neler yapardınız, neleri ıslah ederdiniz, neleri imar ve inşa ederdiniz? Din ve devletin, mülk ve milletin ıslah ve imarı adına söyleyecek sözü ve yapacak eylemi olan, buyursun.
Çünkü şüphesiz ıslah, imar ve inşadan önce zamanın, zeminin, kurumun, insanın vesairenin varoluş gayesine, maksadına, amacına ulaşmak gerekir. Bunları bilmeden yapılacak ıslah, imar ve inşa maksadına ulaşmış olmaz.
Öyleyse ıslah, imar ve inşanın merkezinde olmazsa olmaz dava “lailahe illallah” ve tüm güzellikleri uhdesinde barındıran İslam çerçevesinde ümidi, inancı, çalışmayı, okumayı, gayreti, sorumluluğu, iyiliği kuşanmak elzemdir, vesselam.