Altın Silsile’nin Takipçisi, Sonrakilerin Öncüsü Olmalıyız
Zaman su gibi gelip geçti, 2 sene 3 ay 10 gün geride kaldı. İbni Ömer radiyallahu anh’ın tabiriyle En Sevgili Salallahu aleyhi vesellem’in vefatından duyduğu üzüntü Hazreti Ebu Bekir’in kalbinde derin bir yara oluşturmuştu. En Sevgilinin hicranı günden güne Hazreti Ebu Bekir’i yiyip bitirmişti, adeta.
Müminlerin annesi, Salallahu aleyhi vesellem’in kördüğümü Hazreti Aişe annemiz, Hazreti Ebu Bekir’e vefatı esnasında gerçekleştirdiği ziyareti şöyle aktarıyor.
“Vefat ettiği hastalığı esnasında babam Ebû Bekir’in yanına girdim. Bana: «−Salallahu aleyhi vesellem’i kaç parça bez ile kefenlediniz?» diye sordu.
«−Gömlek ile başlık olmaksızın, üç parça beyaz pamuk bez ile kefenledik.» dedim.
«− Peki, Allah’ın resulu hangi gün vefat etmişti?»
«−Pazartesi.»
«−Bugün günlerden ne?»
«−Pazartesi.»
«−Benim vefatımın da şu an ile gece arasında olmasını ümid ediyorum!» dedi. Ardından: [«–Eğer bu gece ölürsem beni yarına bekletmeyiniz! Zira benim için gün ve gecelerin en sevimlisi, Resûlullah’a en yakın olanıdır!» dedi. (Ahmed, I, 8)]
Sonra Hazreti Ebu Bekir, hastayken giymiş olduğu üzerindeki elbiseye baktı, elbisede biraz zâferân lekesi vardı: «−Bu elbisemi yıkayın, iki elbise daha ilave edin ve beni bunlarla kefenleyin!» dedi.
Ben: «−Babacığım, bu elbise eski!» dedim.
Ebu Bekir radiyallahu anh: «−Diri, yeni elbise giymeye ölüden daha layıktır. Ölünün giydiği kefen ise kan ve irinle kirlenecektir.» dedi.
Hazreti Ebu Bekir, salı akşamı (pazartesiyi salıya bağlayan akşam) son söz olarak “…(Allah’ım!) Canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihler zümresine ilhâk eyle!” (Yûsuf, 101) diyerek ruhunu rahmeti Rahmana teslim etmiş, sabah olmadan defnedilmişti.” (Buhârî, Cenâiz, 94)
Dar bir zamanda büyük fitnelerin önünü almış, irtidat isyanlarını bastırmış, İslam’ın temel esaslarından zekatın toplanmasında zirve farkındalık ve hassasiyet ortaya koymuş, Kelam-ı Kerim’in iki kapak arasında bir araya getirilmesini sağlamış, Hazreti Ebu Ubeyde’yi Beytülmal sorumluluğuna, Hazreti Ömer’i mahkeme işleri sorumluluğuna, Hazreti Ali’yi bu günkü tabirle genel sekreter, danışman, müsteşar atayarak İslam Devletinin modern anlamda kurumsallaşmasının girizgahını yapmış. Bunun yanında dur durak bilmeden fetihlerin sürmesiyle de Hazreti Ebu Bekir’in -radiyallahu anh- Efendimiz Salallahu aleyhi vesellem’den ders aldığı iman dersini tevhid bayrağının gölgesinde küfürde bunalmış, zulümden bezmiş imana susayan gönüllere ulaştırmıştır. Bu hizmetlere imza attıktan sonra vefatının ardından hasretiyle yandığı Efendimiz Salallahu aleyhi vesellem’in vuslatına nâil oldu. Allah ondan razı olsun.
Hissemize Düşen
Hazreti Ebu Bekir şahsında ashab-ı kiram efendilerimiz Mecnun misali Leyla’ya vurgundular. Cümlesinin Leyla’sı Salallahu aleyhi vesellem’di. O’nunla ambargoyu, mücadeleyi, daveti, cihadı, yokluğu, savaşı, barışı, paylaşmayı beraber yaşamış ve kendilerine iman, ilim ve hikmet deryasından kana kana içiren En Sevgili Salallahu aleyhi vesellem’di. O, vefatından önce her gün güneş misali gönül dünyalarına doğuyordu. Vefatından sonra da ashab-ı kiram kendilerine emanet bırakılan Kelam-ı Kerim ve sünneti seniye’ye sıkı sıkıya sarılarak kendilerinden sonrakilere yol aydınlığı olmuşlar. Bize düşen de bu aydınlıkta yol almak ve bizden sonrakilerin yolunu aydınlatmaktır, vesselam.