Davaya intisap, özverili çalışmayı gerektirir
Hz. Ebu Bekir radiyallahu anh’ın imanı onun hayatında yeni bir dönem başlatmıştı. Doğrusu, kendisi İslam öncesi de paktı; putlardan vesaire kirli eylemlerden ve sapkın inançlardan uzak kalmıştı.
Fakat buna rağmen gayesizliğin girdabında belirsizliğin boşluğunda ömür sermayesini harcıyordu.
Salallahu aleyhi vesellem’e iman etmesi, kalp ve zihin dünyasını tamamen aydınlatmıştı. Artık bir dava sahibiydi.
Hz. Ebû Bekir zaten hazır olan tüm benliğini İslam’a bırakıverdi. Aradığı ve beklediği İlahî gerçeklerin feyiz ve heyecanı tüm benliğini sarmıştı. Salallahu aleyhi vesellem’in yanından ayrılmıyor, yeni gelen İlahî vahiylerden haberdar olmak için merak ve iştiyak içerisindeydi. İlahi mesajları dinledikçe içi kıpır kıpır oluyor, bu hakikatleri kâinata haykırmak ve başkalarının da bu İlahî feyizle buluşmasına vesile olmak için sabırsızlanıyordu. Bundan dolayı Müslüman olduğunda 40 bin dirhem servetini İslam davasına harcanmak üzere Salallahu aleyhi vesellem’in emrine verdi. Bir taraftan da fikriyle, ikna ve ispat kabiliyetiyle İslam’ı tebliğ ederken diğer taraftan da fakir Müslümanlara maddi yardımlarda bulunuyordu. Fazla uzun bir zaman geçmeden özverili davet çalışması meyve vermeye başlamıştı. Öyle ki Mekke ileri gelenlerinin pek çoğu İslam’a girme şerefine ermiştir.
Nitekim Hz. Osman bin Affan, Hz. Talha bin Ubeydullah, Hz. Sa’d bin Ebî Vakkas, Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrah, Hz. Erkam bin Ebî Erkam gibileri onun vasıtasıyla İslam’la şereflenenlerdendir.
Onun yardım ve gayretleriyle İslam davası günden güne güçlenip Mekke ufuklarındaki karanlıkları dağıtmaya başlamıştı. Bu arada müşrikler de boş durmuyordu. Bir yandan İslam güneşinin nurunun insanlara ulaşmasına engel olurlarken diğer yandan da yeni Müslüman olanları vazgeçirmek için tedbirlerini artırıyorlardı. Tedbirlerinin işe yaramadığını gördüklerinden söz ve alayla engel olmaktan vazgeçip azgınlaşıyorlardı, maddi kuvvet kullanmaya başlıyorlardı. Müslüman olanları yakaladıkları yerde bayıltıncaya kadar dövüyor ve işkence ediyorlardı.
Fakat müşriklerin iftira, alay, hakaret ve işkencelerine rağmen günbegün İslam yayılmaya devam ediyordu. Öyle ki Hz. Ebû Bekir’in de çabalarıyla, İslam davasına uyanların sayısı 38’i bulmuştu.
Hissemize Düşen
Dünya imtihan mekânıdır.
Yeryüzünde nefes alıp veren bir tek insan bile olduğu müddetçe iblis ve avenesi, insanı Allah’tan ve Allah’ın davasından uzaklaştırma çabasında olacaktır. Bu çaba oldukça Hak ve batıl davası olacaktır. Şüphesiz her dava, kendisine inanan ve teslim olanlardan bedel ödemeyi ister.
Tarih boyunca, hak dava müntesipleri de batıl dava müntesipleri de davaları için gösterdikleri özverili çalışmanın yoğunluğu, ödedikleri bedellerin büyüklüğü kadarıyla davalarını zirvelere taşımışlardır.
Dolayısıyla İslam güneşinin doğduğu günlerden bu günlere gelmesi şüphesiz Allah’ın inayeti, takdiri ve özverili muvahid mü’minlerin fedakârlık ve gayretleriyle olmuştur. Bu gün de İslam davasının ser zemindeki tüm kalpleri ve zihinleri aydınlatması için biz mü’minlerin özverisine, fedakârlığına ve çabasına ihtiyaç vardır.
Fakat şunu da unutmamak gerekir ki İslam davası için bedel ödendikçe, özverili çaba ve gayretin içerisine girildikçe İslam düşmanları azgınlaşacak, pervasızlaşacaktır.
Bu durum da mü’minlerin imtihanını katmerleştirecektir muhakkak.
O açıdan nefes alıp verdiğimiz müddetçe imtihanın devam ettiğini, iblis ve avenesinin saldırılarına maruz kalacağımızı da unutmamamız lazımdır; vesselam.