Şüpheli Şeylerden Veraya…
Viladetten ölüme bitmez bir koşuşturmada dünya, ahiret, helal, haram, hassasiyet, takva ve vera endişesi…
Dünya endişesinde hepimiz mahiriz; hamdolsun ahireti, helalı, haramı, hassasiyeti, takvayı da biliyoruz; fakat takva meselesine gelin bir de bu noktadan bakalım.
Hz. Ömer -radıyallâhu anh-, bir gün Hz. Übey bin Kâ’b -radıyallâhu anh-’a takvanın ne olduğunu sormuş. Hz. Übey ona cevaben: “Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?” diye sordu.
Hz. Ömer: “Evet, yürüdüm.” karşılığını verince de bu sefer: “Peki, ne yaptın?” diye sordu.
Hz. Ömer: “Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün dikkatimi sarf ettim.” cevabını verince Hz. Übey : “İşte takva budur.” dedi. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, I, 42)
Başka söze gerek duymadığım için bir de takvanın kemale ermesi veya takvanın bir üst mertebesi “vera” mefhumuna gelelim. Vera, dinde haram ve mekruh olan şeyleri terk ettikten sonra, haram ve mekruh oluşu şüpheli olan hususları da terk etmektir. Emredilen bütün dini emirleri ayrıntısı ve incelikleri ile yaşamak, ihtimal dahilinde yolu nehiylere düşüren şüpheli şeylerden de şiddetle kaçınmaktır.
Bu mevzuda Salallahu aleyhi vesellem’in teorisine ve pratikteki yansımasına baktığımızda:
“Kul, mahzurlu şeylere düşme endişesiyle mahzuru olmayan bazı şeyleri de terk etmedikçe gerçek müttakîlerin derecesine ulaşamaz.” (İbn-i Mâce, Zühd, 24)
Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyene bak!" (Tirmizî, Kıyâmet, 60)
Hadis-i şerifleri ön plana çıkmaktadır. Sallallahu aleyhi vessellem ve O’nun ehli beytine sadaka ve zekâttan yemek haram kılınmıştır. Hatta bir defasında torunları Hz. Hasan (radıyallahu anh) henüz çocuk iken böyle bir hurmadan yemişler; Sallallahu aleyhi ve sellem, mübarek ellerini boğazına sokarak geri çıkarmışlar; yemesine müsaade etmemişlerdi.
Tüm bunların şüpheli şeylerden kaçınmayı ve “vera”yı açıklayıcı en somut örnekler olduğunu görüyoruz. Sahabe-i Kiram da bu noktada Salallahu aleyhi vesellem’i örnek aldıkları gibi diğer İslam büyükleri de aynı ciddiyetle hayatlarını dizayn etmişler. Onlardan İmam-ı Azam ile ilgili aktarılan şu hadisede şüpheden kaçmanın bir başka somut örneğini çok rahatlıkla görebilmek mümkündür. Bir zamanlar Irak'ta Badiye'nin koyunları ile Kûfe'nin koyunları birbirine karışmış, koyun sahiplerinin hisseleri ayırt edilemeyecek hale gelmişti. Ebû Hanife bu koyunların etlerini yemeyi takvaya uygun görmemiş ve bir koyunun ortalama kaç yıl yaşadığını sormuştur. Yedi yıl yaşadığı söylenince, tam yedi yıl ağzına koyun eti koymamıştır.
Sallallahu aleyhi vessellem’in sahabe-i kiramın, Selef-i Sâlihînin ve onlardan sonra gelen İslam büyüklerinin şüpheli olan şeylere karşı tutumları böyle.
Doğrusu günümüzün biz Müslümanları açısından tamamen haramdan uzak helal çerçevesinde bir hayat sürmek daha da zorlaştığından helal dairesinde takva ile hayat idame etmek daha ehemmiyetli bir hale gelmiştir. Zira Müslümanların etrafı İslam'ın haram kıldığı birçok yasaklarla sarılı vaziyettedir. Evet, Müslümanlar şüpheli şeylerden kaçınırken maddî yönden bazı kayıpları var gibi görünecek; belki de mahalle baskısına maruz kalacak, ayıplanacak, yadırganacaktır. Bunlar bizi yıldırmamalı ve ürkütmemelidir. Her şeyden önce dünyaya Allah'a kulluk için geldiğimizi unutmamalıyız. Dünyalık için yaşamadığımızın, yaşamak için dünyalık kazandığının idrakinde şüpheden uzak takvadan veraya doğru yol almalıyız. Vesselam.