• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İmtihan dünyasındayız. Bize biçilmiş zamanın ahirine kadar tende can olacaktır. Tende can olduğu müddetçe de hayr-ı iştigalle mesulüz.

Bu açıdan zaman kilit bir noktadır, büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Nihayetinde insana bu dünyada sonsuz bir zaman ihsan edilmemiş; kısıtlı ve sınırlı bir zaman verilmiştir. Bu hakikat zamanın kıymetine kıymet katmakta, önem ve ehemmiyetini artırmaktadır.

Eğer öyle olmasaydı, kâinatın yegâne maliki Allah –azimmuşşan-, “asra and olsun ki…”(Asr/1) diyerek onunla yemin eder miydi?

Resul-i Zişan Efendimiz –salallahu aleyhi vesellem- de “meşguliyet gelmeden boş vaktin kıymetini bil” diyerek dikkatlerimizi zamanın ehemmiyetine çekiyor.

Şehit Üstad el Benna da bu çerçevede hareket etmiş ve ihvanına “zamanınızın en küçük bir kısmını bile yararsız işlere harcamayın” diyerek salık vermiştir.

Bu hususta İmam-ı Şafii’nin –cümlesinden Allah razı olsun- “kendini hak ile meşgul etmezsen batıl seni istila eder” sözü de dikkat çekicidir.

Tüm bunlar zamanın ehemmiyeti hususunda bize ışık tutuyor.

Peki, değerli olan zamanı ne ile tezyin ve tekmil edeceğiz?

Bu sualin cevabını, Efendimiz –salallahu aleyhi vesellem-‘in Ebu Zer’e –Allah ondan razı olsun- verdiği bir cevapta buluyoruz.

- ... Akıllı kişiye, aklını muhafaza ettiği müddetçe, zamanını üç kısma ayırması gerekir: Bir kısmı, Rabbine ibadet içindir. Bir kısmı, nefsini muhasebe ve yaptığını tefekkür içindir. Bir kısmı de helal yoldan ihtiyaçlarını temin içindir..."

Yani, dünyası için ahiretini satmamış ve unutmamış akıllı insana yakışan uyku gibi zaruri olan bedeni ihtiyaçları dışındaki zamanını üçe ayırmasıdır. Bu üç kısım; ibadet, nefsi muhasebe ile tefekkür ve helal kazanç’tır. Tabi, işin özünde ise birincisi: Namaz, oruç, cihad, davet, infak özüyle fiiliyle zaten ibadettir. İkincisi: Helal kazanç hassasiyetindeki her çaba ve gayret hakikatinde ibadettir. Üçüncüsü: Nefsi muhasebe ve tefekkür yine özüyle ibadettir.

 Fakat asla ve kat’a helal kazanç için olan çaba zaten ibadettir deyip özüyle fiiliyle ibadet olup mü’min’in Allah’a şükrünün ve kulluğunun nişanesi olan savm, salat, irşat ve zekâtta ihmalkârlık edilemez. İblis’in sağdan yaklaşmasına karşı hışyar olmanın yanında ibadetlerinin hakkını verdiği her an, helal kazanç derdiyle geçirdiği her zaman, nefsine posta koyup ayar çektiği ve kâinat kitabının sayfalarını temaşa edip tefekküre daldığı her dem ve devran mü’min için ibadet hükmündedir, Allah’ın izniyle. Zaten insan da sadece Allah’a ibadet etsin diye yaratılmış. (Zariyat/56)

Mevzumuza dönersek, Zamanı kendilerine verilmiş en büyük ihsanlardan bilen ve bu bilinçle hayatlarını idame eden Allah’ın salih kulları hayatları boyunca, zaruri ihtiyaçlarını karşılamaya ayırdıkları zamanın dışında zamanlarını ibadetle, ilimle, davetle, tefekkürle ve nefsi muhasebeyle tezyin etmişlerdir.

Madem öyle ataletin ve malayaninin zindanından kurtulma vaktidir. Zamana ibadetin, ihlasın, ilmin, infakın, davetin, emri bil maruf nehyi anil münkerin boyasını çalma vaktidir.

Haydi, kendini programla, zamanını programla, önceliklerini belirle ve “feiza ferağte fensab” ruhuyla Allah erinin imanını, ilmini, fedakârlığını, çalışkanlığını, cesaretini, ferasetini, izzetini kuşan. Dava büyük, yük ağır, zaman dar; fakat “la tahzen” Allah bizimle.

La tensa! Rahmetli Erbakan hocamızın dediği gibi “iman varsa imkân da vardır.” Vesselam.