• DOLAR 34.55
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3006.52
  • ...

Üstad El-Benna, İslami dinamizmin azalması, İslami yaşam tarzının toplumdaki görünürlüğünün eski etkisini yitirmesinin ana etkenlerinden birisinin de kültür emperyalizmi olduğunu belirtmişti.

Peki kültür emperyalizmi nedir, klasik emperyalizmden farkı nedir?

Kültür emperyalizmi, bir ülkenin kendi kültürel değerlerini ve ideolojisini başka bir ülkenin halkına benimsetmesi, empoze etmesidir; diye tanımlanıyor. Klasik emperyalizmden en büyük farkı, klasik emperyalizme giden yolun taşlarını döşemesi, zemini hazırlaması, ülkelerin sömürülmesine geçişi sağlamasıdır. Klasik emperyalizm, bir ülkenin başka bir ülkenin yer altı ve yerüstü tüm değer ve zenginliklerini aşırması için ülke işgaliyse, kültür emperyalizmine de insanların, zihinlerin işgali diyebiliriz.

Yine Kültür emperyalizmini daha açık bir ifadeyle tanımlarsak: İblis’in ve İblis’in avenesi olan bilumum şer ve küfür güçlerinin dünyevi olan nefisten, heva ve hevesten ibaret olan değer, ideoloji ve köhnemiş düzenlerini temiz fıtrat üzere olan ibni Adem’e dayatmasıdır.

Kültür emperyalizmi tabiri her ne kadar 1960’lı yıllarda kullanılmaya başlanmış olsa da maalesef pratikte insanlık tarihiyle yaşıttır.

Şüphesiz İblis’in insanlığın babası Hz. Adem’in ilk çocukları olan Habil ile Kabil arasında tutuşturduğu fitne ateşi İblis’in Kabil’e empoze ettiği kibir, “ene”, bencillik ve isyan kültürü sebebiyledir. Maalesef ki bu şeytani vesvese Kabil’in gaflet ve dalaletine, ilk kanın dökülüşüne ve ahirinde nice masiyete zemin oluşturmuştur.

Tarihte şeytani ideoloji sahiplerinin temiz fıtrat sahiplerine en deni kültür ve ideolojilerini empoze edip dayattığının yüzlerce örneği söz konusu olmuştur. Bazen kendi inanış ve yaşam tarzlarını cazibeli kılarak, bazen işkence ve baskıyla dayatarak bu tıynetlerini sürdürmüşler.

Nitekim çağımız putperestlerinin ve dünyaperestlerinin ataları konumundaki Mekke müşrikleri de başta kirli düşünce, inanış ve yaşam tarzlarını baskı ve işkenceyle Müslümanlara dayatmışlar. Baskı ve işkenceyle şirklerini, küfürlerini, gayri ahlakiliklerini Müslümanlara kabul ettiremediklerini gören Mekke müşrikleri anlaşma yoluna gitmek suretiyle bu emellerine ulaşmak istemişler. Daha doğrusu fakirleri, güçsüzleri, kimsesizleri, kadınları sömürüye dayalı köhnemiş düzenlerinin zarar göreceği korkusuyla  “ey Muhammed, gel bir sene siz bizim putlarımıza ibadet edin, bir sene de biz sizin Allah’ınıza ibadet edelim”  anlaşma teklifinde bulunmuşlar. Kelam-ı Kerim,  “De ki: Ey Kâfirler! Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk etmem. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz. Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk edecek değilim. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim de banadır." (Kafirun) fermanıyla bu durumun mümkün olmadığını, olmayacağını ilan etmiş.

Evet, bu ilahi ferman, tüm çağların şeytani ideoloji müntesiplerine “kültürünüz, yaşam tarzınız, inanışınız ilelebet sizin olsun” diye haykırmış. Fakat maalesef, ümmet olarak Kelam-ı Kerim’in öğretilerini hayatımızın merkezine koymadığımız için şeytani kibriyle dünyaya meydan okuyan şer güçlerin hayat tarzına özenmiş ve onunla bezenmişiz. Bundandır ki, İslami dinamizm ve aktivite bize küsüp aramızdan ayrılmış.

Durup bir etrafımıza bakalım, düğünümüz, nişanımız, yasımız, giyimimiz, evimiz, ilişkilerimiz, komşuluklarımız, ahlakımız, ticaretimiz, hassasiyetlerimiz, duyarlılıklarımız İslam değerleriyle tezat konuma gelmiş. Evet, şehirlerimizi, ülkelerimizi fethedemeyen batı-küfür bizi içten, zihinden işgal etmiş. Bizi kendisine benzetmiş. Şeksiz bu kültür emperyalizminin işgalinden kurtuluş ancak İslam’ın hassasiyetlerine dönüş iledir. Rabbim, en başta kendi zihnini küfrün işgalinden azat eden ve hayatını İslam’ın süzgecinden geçirip yaşayanlardan kılması temennisiyle, Vesselam.