Vahiy mektebinden akıl sahiplerine
İnsanı diğer varlıklardan ayıran akıl, insanlara bahşedilmiş en büyük nimetlerdendir. Fakat akıl nimetiyle beraber insanoğluna sorumluluk da yüklenmiştir.
Akılla birlikte tabiri caizse istisnasız her bireyin kapsam alanındaki bir elçiyle uyarıldığını Kelam-ı Kerim “Biz her millete bir peygamber gönderdik. O da “Allah’a ibadet edin, tağuttan uzak durun!” dedi…”(Nahl, 16/36) fermanıyla bize bildirirken, diğer açıdan insanın en büyük sorumluluğunun “Allah’a ibadet etmek” ve “tağuttan uzak durmak” olduğunu buyuruyor.
Öyleyse aklın harekete geçmesinden sonraki en büyük vazifesi Rabbini bilmesi, ona ibadet etmesi ve sahte ilahlardan uzak durmasıdır. Aklın bu vazifesini hakkıyla yerine getirmesi için akıl sahiplerine Kelam-ı Kerim hatırlatmalarda bulunuyor.
Kelam-ı Kerim birçok ayette aklın varlığının imanın varlığına paralel olduğunu ifade ediyor.
Fakat akıl sahibi olmalarına rağmen aklı ermeyenler, bağırıp çağırıp bir şey anlamayan bir hayvan mesabesinde olanlar, (Bakara Suresi-171) şaşırıp kalıp doğru yolu bulamadıklarının en büyük nişanesi tarih boyunca temelde inanç noktasında olmuştur. Tarih boyu bunlar tek bir Allah’ı bırakıp bir yıldıza tapmışlar, bazen aya, güneşe, bazen ateşe… Bazen de tahtadan, taştan, çamurdan hatta helvadan yaptıkları putlara el açmışlar. Bazen bir fareye bazen de bir ineğe kutsallık atfetmişler. Sapmışlar, sapıtmışlar, saptırmışlar; batıl içerisinde buhran ve bunalımlar kıskacında karanlık amellerle ömürler tüketmişler. Bu vaziyet içerisinde en başta kendi akıl ve mantıklarını infaz etmişler. Varlık sebeplerine kast etmişler. Hayatı kendilerine zindan ederken ailelerinin, çocuklarının ömürlerine de batıldan, karanlıktan, sapkınlıktan imzalar atmışlar. Kelam-ı Kerim bu durumu bir misalle şu cümlelerle ne güzel betimliyor: “Çocuklarını hiçbir bilgiye dayanmaksızın akılsızca öldürenler ile Allah'a karşı yalan yere iftira düzüp Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır.” (En'am Suresi-140)
İşte yolunu şaşıran, doğru yolu bulamayan; Allah’ı, Allah’ın emir ve yasaklarını unutan, sapıttıkça sapıtan insanoğluna her seferinde Allah bazen elçiler, önderler göndermiştir. Bazen de kıyamete kadar kaim kâinat ayetleriyle uyarılarda bulunmuştur.
Kelam-ı Kerim’in diliyle akıl sahipleri için uyarı niteliğindeki şu hususiyetler dikkat çekicidir.
İnsanın emri bil maruf ve nehyi anil münker yapmada kendisini unutması, başkalarından beklediğini kendisinin yapmaması, başkalarını menettiklerinin içinde yer almasında akla sitemle beraber uyarıda bulunuyor. Üstüne kitabı okumanıza rağmen bunu yapıyorsunuz, diyerek kabul edilebilir bir hal olmadığını ortaya koyuyor. (Bakara-44)
Yine Kelam-ı Kerim, inkar edenlerin zarar vermeye dönük kaos işçiliğinde mahir olmalarında, iman ehline karşı kalplerinden taşan öfke ve buğz salyalarının ağızlarından damlamasında (Al-i İmran-118); göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde (Al-i imran-190), murdarın çokluğunun cazibesine rağmen temiz olan azın tercih edilmesinde (Maide-100), dünya hayatının yalnızca bir oyun ve oyalamaca olmasında (En’am-32) fikreden, akleden ve düşünen temiz akıl sahipleri için dersler ve ibretler olduğunun tekrar tekrar altını çiziyor.
Rabbimizin vahiy çeşmesinden ders alıp, en büyük vazife Kelime-i Tevhid için “verresulu kaiduna” meşalesiyle yürüyen akıl sahiplerine selam olsun.