• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Erdoğan “Esed’le görüşebilirim!” mesajını verdikten sonra Çavuşoğlu da “Suriyeli muhaliflerin rejimle görüşmesi gerçekleştirilmeli...” söyleminden sonra Suriye Milli Ordusu (SMO) yetkililerinden tepkiler yükselmişti.

Ancak varlıklarını Türkiye’ye borçlu olan SMO idarecileri ve grubun silahlı yapılanması Türkiye’nin kararına karşı durabilecek bir durumda değil.

Bunun yanı sıra SMO’nun yaklaşık 10 yıldır hem ABD hem de Türkiye özel kuvvetlerinin desteğini almasına rağmen sahada ciddi bir ilerleme sağlayamadığı gerçeği de var.

Cemaziyelevveli ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) olan SMO’nun ideolojik bir altyapısı olmaması ve kendilerini bir arada tutacak güçlü bir argümanlarının bulunmayışından dolayı hiçbir zaman ‘Hakimiyet ve Hükümet etme’ kavramlarını karşılayamadı.

Hatta Türkiye Silahlı Kuvvetleri ile birlikte hareket ettiği bölgelerde zaferden sonra bile ‘Ordu’ görünümü veremedi ve halk üzerinde etkili olamadı.

Tükiye’deki socular Türkiye’nin dikkatini özellikle Fırat’ın Batısına çekiyorlar. Fırat’ın batısındaki SMO’nun finanse edilmesinden rahatsızlar.

Ondan da öte İdlib’teki İslami Grupların varlığı Türkiye’deki Kemalistleri ve Solcuları oldukça rahatsız ediyor. Buna yönelik olarak Türki Silahlı Kuvvetlerinin YPG/PKK’ya karşı yaptığı hazırlıkların yönünü İdlib’teki bu İslami Gruplara doğru çevirmeye çalışıyorlar.

Hal böyle iken son birkaç gündür İdlib’teki en büyük silahlı güç olan HTŞ’nin (Heyet üt Tahrir’ül Şam/ Şam Kurtuluş Heyeti), SMO’nun sözde kontrolündeki bölgelere doğru ilerleme sağladığı görülüyor.

“HTŞ kimdir?” sorusunun cevabı genellikle El Kaide’nin Suriye kolu olarak tarif edilmekte.

HTŞ her ne kadar el Kaide ile olan bağını gizlemese de onun bu yönüne vurgu yapanların niyeti dolayısıyla bunun kasıtlı yapılan bir tarif olduğunu belirtmek gerekir.

DAEŞ’e karşı ‘Uluslararası Koalisyon’un hiçbir sınır tanımadan Suriye’deki belli bölgeleri yakıp yıkmasıyla başlayan süreçten sonra ismini En Nusra olarak değiştiren HTŞ daha sonra 28 Ocak 2017'de Cebhe Fetih el-Şam, Ensaruddin Cephesi, Ceyşu's-Sünne, Liva El-Hak ve Nureddin Zengi Hareketi gruplarının kendi aralarındaki  birleşmeyle son olarak ismini Heyet Tahrir Eş Şam olarak değiştirdi.

Buna rağmen El Kaide uzantısı olarak adlandırılması tamamen art niyetli bir tariftir.

Suriyeli Muhaliflerin Halep’i kaybetmesinden sonra genel olarak İdlib’te konuşlanan gruplar

Ahrar uş Şam ile Şam Cephesi’nin iç çatışma yaşadığı söylenen Cinderes’e güçlerini kaydıran HTŞ, kısa sürede buranın kontrolünü ele geçirdi.

Bu süreç yaşanırken deklanşörler birbirinden ilginç kareler de çekmiş oldu.

-Türkiye Silahlı Kuvvetleri’nin SMO ile birlikte 2018 Ocak ayında ele geçirdiği Afrin’e bağlı Cinderes beldesinin HTŞ tarafından alınmasını sessizlikle karşılaması,

-SMO’nun adeta beldeyi hiç savunmadan HTŞ’ye teslim eder gibi güçlerini oradan çıkarması,

-HTŞ’nin bu beldeden sonra Afrin şehir merkezine de gireceğinin söylenmesi,

-Uzun süredir bu bölgelerde hüküm ferma olan grupçukların hem kendi aralarında yoğun çatışmaları hem de halka zulm etmelerine rağmen önceki hakim gücün(SMO’nun) hiçbir şey yapmaması,

-Rus ve Baas Rejim güçlerinin Halep kırsalını bombalamaları,

-HTŞ’nin başındaki Colani’nin Türkiye istihbaratıyla bazı önemli konularda eşgüdümlü çalıştığı (Ajan/casus şeklinde değil de çıkarlarda işbirliği şeklinde)öteden beri bilinen bir gerçek iken şimdi bu operasyonun Türkiye’nin isteği doğrultusunda mı yapıldığı sorusuna cevap verilmemesi,

-HTŞ isminin yeniden gündeme gelmesinin Batılılar tarafından yeniden operasyon başlatmak için bir bahaneye dönüştürülme endişesi,

Bu ve benzeri tablolar sıcaklığını korurken;

İdlib’ten dünyaya tek bağlantısı Türkiye olan HTŞ ele geçirdiği yerlerden çıkmazsa ne olur? sorusu da apayrı bir gündemin ana maddesi olmak üzere bekliyor.