• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Rusya, devasa geniş topraklarına (17 milyon kilometrekare) ve sözüm ona büyük askeri gücüne rağmen 6 ayı aşkın bir süredir Ukrayna’nın direncini kıramadı.

Tabii ki bunda Rusya’nın kullandığı 20. Yy. silahları yani dönemi geçmiş olan Sanayi Devriminin silah sisteminin etkisi var.

Buna karşılık Ukrayna gibi nispeten geri kalmış bir ülkenin ise ordusunu Batının/NATO’nun teknolojisiyle donatmış olması onu bir adım öteye taşıyor.

ABD ile AB’nin en son 8’incisini yayınladıkları yaptırımlar, Rusya’yı gün be gün dünyadan izole ederken Rusya da AB’yi ‘General Soğuk’ ile terbiye etmeye çalışıyor.

Batı İstihbaratının bilfiil olarak Ukrayna askerlerine lojistik bilgi sağlaması neticesinde Rusya, çok sayıda generalini kaybetti.

Bununla birlikte Batılılar, gerek Kuzey Akım doğalgaz boru hattına yapılan sabotaj olayında gerekse Rusya içerisindeki bazı kilit isimlere karşı düzenlediği suikastlarda olsun devamlı Rusya’nın nasırına basıp durdu.

Yani savaş gayr-i resmi olarak Batı ile Rusya arasında yaşanmakta.

Hal böyle olunca da Rusya, iki ileri bir geri durumu yaşamakta.

Ukrayna konusunda istediği ilerlemeyi sağlayamayan Putin sıkışmakta ve çareyi savaş cephesini artırmakta arıyor.

Buna yönelik olarak Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko yaptığı açıklamada, Belarus ve Rusya'nın ortak askeri görev gücü kuracağını duyuruyor.

Görünen o ki Batı, Zelensky üzerinden Rusya’yı ve beraberindeki özerk cumhuriyetleri Ukrayna bataklığında iyice yıpratarak Rusya’yı yeni bir yönetim ve rejim değişikliğiyle teslim almak istiyor.

Nitekim The Economist’in son kapağının ‘Rejim değişikliği’ temasıyla çıkması da ilginç.

Peki ya hedefledikleri rejim değişikliğini gerçekleştiremezlerse ne olur?

Eski ABD Başkanı Trump’ın “Rusya ile derhal diplomatik görüşmelere başlanmalı, yoksa Amerika’yı savaşa sokacaklar!” çağrısı ve uyarısı akıllara hemen ABD üzerinden tüm dünyayı domine etmeye çalışan Küreselcileri getiriyor değil mi?

Belki de öyledir. Bilinmez ancak kendi deyimleriyle “Tanrı’yı kıyamete zorlayan”! Evangelistleri de unutmamak gerekir.

Pandora’nın(Kötülüğün) Kutusu açıldı, Armagedon yaklaşıyor...diyenlerin Evangelist Protestanlar olduğunu unutmamak gerekir.

Dünya bir Nükleer Savaşa mı gidiyor? Nükleer silahlar kullanılırsa ne olur? Yeryüzünde bilmem 10 binden fazla nükleer başlık var bunlar dünyayı 10 kez yok edecek güçte...” gibi söylemlerin İslami bir bakış açısıyla söylenmediği ortadadır.

Nitekim 20. Yüzyılın önde gelen alimlerinden biri bu konuda şu çarpıcı tespiti yapmıştı:

İnsanları nükleer silahların yıkıcılığıyla dünyayı yok edecekleri konusunda korkutup duruyorlar, oysa bizim Kur’an-ı Kerim’de gördüğümüz ‘Dünyanın sonu’ile ilgili gerçek çok farklıdır.

Allah’u Teala insanlara dünyanın sonunu birçok ayette anlatmış.

“1-Güneş, dürüldüğü zaman, 2- Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman, 3- Dağlar, yürütüldüğü zaman...”

Bu sahnelerde insan müdahalesi söz konusu olabilir mi?

Bugün astrofizik ve uzay bilimi dünyanın 4.5 milyar yaşında olduğunu ve yaklaşık 2 milyar yıl ömrü kaldığını, son olarak Güneş tarafından yutulup yok olacağını belirtiyorlar. Yani dünyanın bir sonu var diyorlar.

Yani yüce Yaradan’ı inkar eden pozitivist aklın “Varlık Ezelidir!” iddiası yine pozitif bilim tarafından ortaya konulmuş oluyor.

Alemin, insanlığın ve tüm varlığın sahibi olan Allah (cc), bin bir hikmetle yarattığı bu alemi ne Şeytana ne de onun yolundan gidenlere (lucifer’in Çocuklarına) bırakmaz elbet.