• DOLAR 32.56
  • EURO 35.007
  • ALTIN 2437.989
  • ...

Mumâtele; ödeme vakti geldiği halde borçlunun, verdiği sözde durmayarak ödemeyi geciktirmesi demektir. Sözlükte bir hakkı ertelemek, vermemek manalarına gelen bu lafız, olduğu gibi efendimizin hadislerinden alınmıştır. Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) bir hadisi şerifte “Zenginin matalı (borcunu geciktirmesi) zulümdür.” (Buhârî, Müslim) buyurmaktadır.

Borcu geciktirmeyle ilgili varid olan diğer hadislere baktığımızda, ödeme imkânı olduğu halde kişinin borcunu geciktirmesinin haram olduğu anlaşılmaktadır. İbnu Hacer yukarıdaki hadisi şerh ederken şunları söyler: zenginlik kişiden kişiye değişen bir durumdur. Hadisteki zenginlikten maksat; kişinin fakir olsa dahi ödeme imkânı olduğu halde borcunu geciktirmesidir. İslam âlimleri borcu geciktirmenin büyük günahlardan sayılıp sayılmadığıyla ilgili ihtilaf etti. Cumhur bu hasletin kişiyi fasık yapacağı görüşündedir. (Fethul Bârî 381, 382)

Aynı şekilde borcu ödeme imkânı olmayan kişilere mühlet vermek de büyük sevaplardandır. Allah (cc) bu hususta şöyle buyurmaktadır:  Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin…” (Bakara 280)

Şimdi gelelim başlığımızın ikinci bölümüne; borcu geciktirme maalesef asrımızın en fazla zemme layık hasletlerinden biri olmuştur. Öyle ki insanlar arasında güven diye bir şey kalmamış, birbirlerine borç veremez hale gelmişlerdir. İslam iktisadında; varlığa ya da varlıklı olanların, varsa fakir olan Müslüman kardeşlerine borç vermesini teşvik etmek vardır. Öyle ki Efendimiz borç verme hasletinin yaygınlaşması için “sizin en hayırlınız borcunu en güzel şekilde ödeyeninizdir.” (Buhârî) demiştir.

İslam âlimleri borcunu geciktiren kimseye aynî veya nakdî ceza kesme ve kesilen bu cezayı alacaklıya vermenin caiz olmadığıyla ilgili ittifak etmiştir. Çünkü bu faizdir. Verilen borç misli misline ödenmelidir. Borcun geciktirilmesi, verilenden fazlasını almayı meşru kılmaz. Peki, İslam dini böyle bir durumda borçluya caydırıcı cezalar verir mi? Bunun çözümü var mıdır? Borç verenin mağduriyeti nasıl giderilir?

Borç verildiği sırada borçludan, verilen para miktarında bir rehin/ipotek almak veya kefil talebinde bulunmak olası bir mağduriyetin önüne geçmesi açısından önemlidir. Öyle ki ödeme vakti geldiği halde borçlunun ödemeyi geciktirmesiyle mal sahibi; ya mahkeme kararıyla ya da kendi inisiyatifiyle elinde bulunan ipoteği satarak mağduriyetini gidersin. Veya borcu kefilden talep etsin.

İslam Fıkıh Akademisinin aldığı karara göre bir kimse taksitleri ödeme konusunda geciktirmede bulunursa borç veren kimsenin (akit sırasında her ikisinin anlaşmış olmaları şartıyla) vadeleri iptal etme hakkı vardır. Konuyla ilgili İbnu Âbidîn der ki: Borç veren kimse (gecikme halinde) vadeli olan borcu tamamıyla peşine çevirme hakkına sahiptir. (Reddül Muhtâr 5/157) Aynı şekilde söz konusu borç nakit değil de aynî ise alacaklı, geciken ödeme sebebiyle verdiği malı geri alabilir.

Ödemeyi geciktiren borçluya uygulanabilecek yaptırımlardan biri de hacr yani kişiyi tasarruflarından engellemek veya kısıtlamaktır. Kendisine hacr uygulanan kişilerden biri de müflislerdir. Mahkeme kararıyla müflisin, mal sahibine zarar veren hibe, sadaka, kefillik, vakıf ve başkasına borç verme gibi tasarrufları engellenir. Hatta mahkeme borçlunun tespit edilen mallarını satıp (haczedip) alacaklıların paralarını verir. Bu çeşit yaptırımı ise ancak devlet veya toplum içerisinde etkili güce sahip organlar yapar.

Mahkeme veya yetkili güçler ödeme gerçekleşene kadar borçluya hapis, azarlama, sefer yasağı gibi cezalar da verebilir. Aynı şekilde hayır kurumlarına sadaka verme cezası da verilebilir. Tabi sadaka cezası ancak borç ödendikten sonra gerçekleşebilir.

Borcun gecikmesi durumunda mahkemeye başvurulmuşsa mahkeme masraflarının tamamı borç verene değil de borçluya aittir. (Kadâyâ Muâsıra, Vehbe Zuhaylî 176, 180)

Alacaklı olan kimse malını çok geç alır da enflasyon vb. sebeplerden dolayı zarara uğrarsa borçludan paranın mislini değil de kıymetini alma hakkına sahiptir. Bununla ilgili daha önceki yazılarımda İmam Ebu Yusuf ve asri âlimlerin fetvasını aktarmıştım.