Musibet ve siyaset
Tarihî bir dönemi zamansal sıralama içinde incelemenin insan için pek çok kazanımı vardır. Peş peşe yaşanan olaylar arasındaki ilişkiyi anlamak… Bu ilişkiyi geleceği tahmin ve gelecek olana karşı tedbir için bir derse dönüştürmek. Herhâlde bu kazanımlar piramidinin tepesinde yer alır.
Bununla birlikte aynı duygulara yol açan ve ilişkisiz olayların da peş peşe gelebileceğini öğrenmek de az bir kazanım değildir.
Tabii, sosyal veya siyasi musibetler kimi dönemlerde otomatik bir tüfekten çıkan kurşunlar gibi birbirini izler ya da anlaşarak buluşup gelmiş birleşik bir kütle gibi iner.
Aralarında ilişki kurulması mümkün olmayan deprem, aşırı yağışlar, şiddetli kuraklık; önemli bir şahsın aniden ölümü, salgın bir hastalık ya da bir kıvılcımın yol açtığı bir isyan bazen birbirini bulur ve aynı anda ya da peş peşe vuku bulur.
Türkiye, son iki haftadır adeta böyle bir süreç yaşıyor; Elazığ-Malatya depremi, İdlib’de yaşananlar, çığ felaketi ve eş zamanlı olarak bir uçağın havaalanında paramparça olması… Kayseri’de fırtına…
Hüzne yol açmakta buluşma ve aynı ülkenin sınırları içinde yaşanma dışında aralarında ortak özellik bulunmayan dört vaka…
Yine tarihî bir dönemi incelemenin insana kazandırdıklarından biri, bu tür birbirinden bağımsız musibetler karşısında ortak ve doğru bir tutumun mümkün olduğudur.
Musibetlerin tahribatını izaleye dönük samimi bir tutum, idare edenleri pek çok krizden kurtarmıştır.
Nice yönetim, toplum nezdinde sorunlu bir duruma düşmüşken peş peşe gelen musibetlere yönelik doğru bir tutum içinde olunca yeniden parlamaya ve yükselmeye başlamıştır.
Muhalefet ise bu tür günlerde idare edenlerin işlerini kolaylaştırdıkça toplum nezdinde itibar kazanır ve idare karşısında büyür.
Buna karşı musibet anlarında hücuma geçenler, musibeti kısa sürede siyasi bir avantaja dönüştürmeye kalkışan muhalefetler kaybeder.
O muhalefet büyükse gücüne rağmen ülkeyi yönetmeye layık görülmez, güç kaybeder ve küçülür.
Küçük siyasi gruplarsa böyle zamanlarda yoğun bir eleştiri sürecine girdiklerinde, bizdeki tabirle kemikleri bir miktar et toplar, asabiyeleri güçlenmiş görünür, kendilerini kazanmış zannederler.
Halbuki böyle günlerden topladıkları kişiler; yakınmaya, şikayet etmeye, yıkım görüp onun üzerinden acı sözler söylemeye meyyal, hastalıklı şahıslardır.
Bu kişiler, küçük yapıların çekirdeğine veya çekirdeği çevreleyen ilk halkaya yerleştiklerinde kendisine yakınma, şikayet, eleştiri imkânı verecek başarısızlığı gözetlerler. Onu bulamazlarsa, başarıyı küçük veya kusurlu olduğu gerekçesiyle hedef alırlar. Neticede musibetten beslenenler, daha büyük musibete uğrarlar.
Zira siyasi ve sosyal musibetler, çoğu zaman tabii musibetlerden daha ağır sonuçlara yol açar. Bir depremin yaraları, 12. yüzyılın İslam dünyasında birkaç yılda sarılabilmiştir. Hatta sarılmak bir yana, o yüzyılın üçüncü çeyreğinde depremler sayesinde Şam şehirleri tarihte çok az kez gördükleri bir imar faaliyetiyle ihya olmuşlardır.
Ama siyasî bir hata, örneğin Afrika ve Rusya içlerinin, önemsiz oldukları gerekçesiyle fetihlerinin ihmali Müslümanlara 19. yüzyıl ve sonrasının ağır yenilgisine mal olmuştur. Bir ihmal, bin musibet getirmiştir.