• DOLAR 32.34
  • EURO 34.879
  • ALTIN 2393.529
  • ...

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, tüm insanlık ailesinin mükerrem yaratıldığını zikreder. (İsra/70) İnsani değerler bağlamında Yüce Allah’ın insana yaptığı hitapların çeşidi üzerinden ne mana ifade etiğini anlamaya çalışalım.

İnsanlara emirler ve yasaklarını iletmek için peygamberlerin kendisine hitap eder. Bu manada emirlerini peygamberin kendisine hitap ederek ilettiği gibi bazen de cins olarak genel manada insanın umumuna hitap eder. Bu hitaplar da “Ya beni Adem, Ya eyyühennas ya da Ya eyyühel insanü..” şeklinde olur. İnsanın nankörlüğü mevzu bahis olduğu yerlerde daha çok “Ya eyyühel insanü” (infitar/6) veya sadece “insan”(Asır/2) şeklinde müfred/tekil sigasıyla hitap eder. Ama onları taltif veya bir tehlikeden kurtarmak istediği yerlerde ise “Ya ben-i adem”(İsra/70) veya “Ya eyyühennasü” (Bakara/21) diye hitap eder.

            Bu teknik bilgiden şöyle bir sonuca varıyoruz: İnsan kendini toplumla beraber ve toplumun bir parçası gördüğünde Yüce Allah onu toplum namına muhatap alıp değer vererek onları kurtarmak ister. Bu durumda yanlış yolda olabilir. Ama kendini toplumdan ayırmadığı ve toplumun varlığını benliğinde kabul ettiği zaman Yüce Allah bu toplum birlikteliğine çok önem vermiş olacak ki, toplum adına(çoğul olarak) onu muhatap alır. Çünkü bu durumda kişi kendi benliğinde boğulup gitmemiştir

            Fakat tamamen nankör ve isyanda olduğu zamanda ise “insan” diye müfred/tekil olarak hitap eder. Bu şekilde hitap etmesinde de hikmeten şöyle bir manası vardır: Ey insan, sen kendini toplumdan ayırıp kendi benliğinin peşinde koştuğun için Ben seni münferiden/tekil olarak muhatap alıyorum. Çünkü sen toplumun değerlerini, kendi enaniyetine ezdirip hep ben ben dediğin, toplumsal varlığı dikkate almadığın için Ben de senin bu haline değer vermiyorum.

İşte bu kendi benliğinde boğulma ve toplumun istek ve arzularını kâle almamak Yüce Rabbimizi gazaba getiriyor. Ama yanlış bir yolda da olsa toplumla beraber hareket edip toplumun değerler sistemi içinde bir sorumluluk alan ve bu toplumsal sorunları kendi sorunu görene Yüce Rabbimiz acıyarak, yanlış yolda olsa bile onu kurtarmak isteyen bir eda ile toplumun bir parçası  olduğu için toplum hesabına muhatap alır.

            İşte Aksa Tufanında Yüce Allah’ın topluca hitap ettiği insanlık ailesinin maşeri vicdanı devreye girdi. Bu toplumsal vicdan bir bütündür. Bunu inanç üzerinden değil de büyük insanlık ailesinin maşeri vicdanı üzerinden okumak gerekir. Tam tersine bir insan inançlı veya inançsız olsun fark etmez. Eğer kendi şahsını, ailesini, kavmini, mezhebi ve herhangi bir aidiyetini toplumun genel menfaatinin önüne çıkarırsa bu durum Yüce Allah’ı gazaba getiren bir durum olduğu için, Yüce Allah bu tip oluşumların çoğunu kast etse de ona tekil hitap eder.(İnfitar/6)

            Bu yaklaşım Yüce Kur’an’ın yaklaşım tarzıdır. Kur’an’ın bu ahlaki yaklaşımından meseleye baktığımızda dünyanın en büyük ailesi olan insanlık ailesinin, Aksa Tufanında maşeri vicdanı devreye girdi. Filistin ve Gazze hadisesine dünyanın gündeminde birinci sırayı aldırdı. Bu anlamda büyük insanlık ailemize teşekkür etmenin boynumuzun borcu olduğunu tasavvur ediyorum.

“Yaşasın büyük insanlık ailemiz diyorum. Sağ olun, var olun. Siz tam görevinizi yapıyorsunuz. İnancınız benimle aynı olmayabilir. Ama taşıdığınız vicdan benimle aynıdır.” Çünkü bu vicdan yaratılışta herkese aynı ölçüde verilmiştir. Aksa Tufanı bir laboratuvar oldu. İman sahibi olup kişi/kişilerin durduğu yerler ile kimi iman sahibi olmadığı halde taşıdığı vicdanla durduğu yerleri tebyin etmiştir. Büyük insanlık ailesinin maşeri vicdanı devreye girdi. Gerçek iman ile bağımsız vicdanı bir araya getiren Aksa Tufanı tarihte çokça kendinden bahsettirecektir.