RAMAZAN İSRAF DEĞİL İKTİSAD AYIDIR
Ramazan, bir Müslüman için sadece aç kalarak nefsi bir takım sufli arzulardan uzak tutan bireysel terbiye ayı değildir. O, toplum bilim açısından ümmetin yeniden dirilişi ve kucaklaşmayı sağlayacak bir rahmet ayıdır. Bu manada Ramazanda İslami düşünce tasavvurunda dikkat edeceğimiz noktalardan iki kavram üzerinde durmaya çalışacağız. İktisad ve İsraf kavramlarını değerlendireceğiz. Bu iki kavram çerçevesinde Ramazan ayının irfan boyutunu anlamaya çalışalım.
İktisad ve İsraf
İktisad; Mefhum olarak bir işte ifrat ile tefritin ortasında olup aşırılıktan uzak bir orta yolu takip etmek demektir. İktisad, hayatın her alanı için gerekli olan bir ölçü ve usul kaidesidir. İktisadın en önemli bölümü itikadi olanıdır. İmam Gazali (ra) bu manada “İtikatta iktisad” adlı meşhur bir kitap kaleme almıştır. Demek ki, “ölçülü” olma manasında genel bir anlam taşıyan iktisad İslam geleneğinde ise, daha çok mali bir terim olarak yer almıştır.
İsraf; İsraf kavramı da İktisadın mefhumu muhalifi mesabesindedir. Bir işin yapılmasında seviye dışına çıkıp, istenmeyen bir ölçüsüzlüğü ifade etmektedir. Kur’an bilimi açısından israf (Yunus/83, Duhan/31) İtikadi açıdan bozucu bir yönü olduğu gibi mülk tasarrufundaki ölçüsüzlük (Enam/141) hayatın gidişatı olan yaşamdaki aşırılıklar (Ali-İmran/147) mali husustaki aşırılıklar gibi manalarda Kur’an-ı Kerim de zikredilmektedir. (Araf/31, Enam/141, Nisa/6, Zariyat/34)
Tüm manaları üst üste getirdiğimizde İktisad ve İsraf konusu hayatımızın, ölçülü ve ölçüsüzlüğü için her alanı kapsayan konuların başında geldiğini söylemek mümkündür.
Ramazan ayı bakımından iktisad ve israf mefhumlarını zihin dünyamızda iyi bir tasavvura tabi tuttuğumuzda önümüze önemli bazı hususlar çıkmaktadır. Mesela en meşhuru, ramazan bizi çok sık aralıklarla aşırı yeme içmeden alıkoymasıyla malumdur. Peki, bugün ümmetin içinde bulunduğu ramazan sofraları bu ölçüye uygun düşüyor mu? Ramazana girmeden ramazan hazırlıkları, ramazan içinde iftar sofralarımıza baktığımızda, ramazan dışında hiç sofralarımızda bulunmayan, leziz, çok ve çeşitleri niçin ramazanda bulunduruyoruz? Ve daha bir çok soru...
Aslında, sofralarımızın zenginliği, yemeklerimizin bolluğu hususunda iktisadın sınırlarını aşarak israfa girmemizin yemeklerle sınırlı olmayan bir durumu göstermektedir. Eğer iftar ve sahur sofralarımız ramazanın ruhuna uygun düşmüyorsa başka ters giden şeylerimizin olduğunu göstermektedir. Sadece yemekleri azaltmakla biz orucun hikmet ve gayesini yakalayamayız. Çünkü, açlıkta hindu sofistleri ve bugün bir çok Avrupa’da doktorlar açlıkla tedaviler yapmaktalar. Ama bunların hiçbiri ramazan-ı şerif ve oruç ibadetinin bir müminin ruhunda oluşturduğu hazzı oluşturamaz. Evet orucun faydalarından biri de şüphesiz ki onun maddi olan boyutudur. Fakat asıl rabbimizin biz kullarından istediği bu değildir. Yüce Allah’ın bizden istediklerinin başında orucun her yönüyle koruyan(Bakara/183) bir kalkan olmasıdır.
Peki, bugün tuttuğumuz oruç bizi hangi tehlikelere karşı koruyor? oruç tuttuğumuz için o bizden kaç istenmeyen huylarımızı aldırıp onlardan bizi korudu? Bu konuda daha bir çok soruyu kendimizden sorarak oruçluluğumuzu test etmemiz mümkündür.
Hulasa, oruç bir kısım itikadi düşüncemizde, sözlerimizde, amellerimizde, ahlak ve adabımızda kısaca, her türlü kulluk bilincimizde bizi muktesid kılıyorsa orucumuz ramazanın ruhuna uygun bir oruçtur. Yok, başta düşünce tasavvurumuzda, ameli performansımızda ve ahlaki meziyetlerimizde bizi israftan koruyup muttaki yapmıyorsa, demek ki bizim için ramazan geldi geçtiyle basit ve ruhsuz geçirmişiz demektir. Evet Resul-i Ekrem “ الصوم جنة Oruç kalkandır” Hadisi ne kadar da öz bir şekilde konuyu özetlemektedir. Evet orucumuz her türlü günahlardan bizi koruyan bir kalkan gibi üzerimizde his bırakması gerekir. Bunun da her türlü hal ve hareketlerimizde israftan kaçıp, iktisadı hayatımızın ölçütü kılabilmekle mümkündür. Bu manada ramazan ayı ve onda tutulan oruç ruhlarımız açısından ilaç gibidir. İstifade etmek üzere selam ve dua ile...