• DOLAR 32.336
  • EURO 35.167
  • ALTIN 2240.402
  • ...

Tevhidi açıdan siyaset(hilafet)-insan ilişkisi, insan yaratılmadan öncesine dayanan derin tarihi bir arkaplana sahiptir. İnsanın halifelik yükümlülüğü varoluşsallığından daha önceliklidir.

İslam tevhid tasavvuru içinde siyasetin yerini, Tevhid öğretmenleri olan peygamberlerin siyaset ile olan ilişkilerine bakarak, Kur’an’ın olaya bakışını bilmekle mümkündür. Binaenaleyh ilk peygamber ve ilk insan Hz. Adem yaratılmadan önce onun yeryüzündeki hilafet görevi zikredilmiştir. Bu da Tevhidi açıdan toplum yönetiminin ne kadar önemli ve öncelikli olduğunu göstermektedir.

Allah Adem’i yaratmadan önce Melekler’e hitaben; Yeryüzünde bir Halife/Yönetici yaratacağını (Bakara/30) zikretmiştir.

Bu ayeti kerimede geçen “Hilafeti” ayetin sıyak-sıbakı açısından baktığımızda öncesi ayetler tevhidi inkar ve nimete nankörlüğün yapılmaması için tevhidi deliller sunuluyor. Daha sonra bu ayet ve sonrasında insanoğlunun dünyadaki ilk görevinin toplum yönetimi olduğunu, “yeryüzünde bir halife yaratacağım” fermanıyla buyurmuştur. Bunun iyi tefekkür edilmesi gerekir. Maalesef bugün Müslümanın zihin dünyasında toplum idaresine olan bakış, Kur’an gösterdiği yerde değildir.

Meleklerin tazim edip hürmet ettiği Adem’in varlıksal boyutu değil, onun hilafet niteliği olan eşyanın isimleri üzerinden elde ettiği yöneticilik liyakatidir. Şeytan, Adem’in varlığına değil, daha hayırlı oluşuna olan itirazından bunu net bir şekilde görüyoruz. A’raf/11,12,13. Şeytan, ne Allah’ı ne de Adem’in varlığını inkar etmiyor. Kendisi dahil tüm varlıkların Allah tarafından yaratıldığını Araf/12 söylüyor. Şeytanın karşı çıkıp isyan ettiği şey, Adem’in yeryüzündeki hayırlı/seçkinliğidir.

Bu bağlamda üç konu önümüze çıkar; Bir; Yüce Allah’ın insana verdiği ilk emrin yeryüzünü idare etme olduğu, İki; Şeytanın Adem’e itirazının varlığına değil yönetme liyakatine olduğu, Üç; Melekler, Adem’e sonradan verilen ( eşyayı tanıyıp yönetme) ilmi sebebi ile tazim secdesinde bulunduğunun bilinmesi.

Hz. Ademden beri, Şeytan ve yandaşları müminlerin öyle ya da böyle yönetime gelmelerine asla müsaade etmemişler. Bakara suresinin ilk ayetleri mumin, kafir, munafık gibi farklı insan tiplerini tarif etmiş, ardından hilafet zikredilerek Tevhid-siyaset ilişkisinin iç içe olduğunu göstermiştir. Fakat günümüzde bırakın başkalarını, Müslümanların nezdinde dahi siyaset-tevhid birlikteliğini dillendirmek bile dinen uygun görülmemektedir. Kur’an’ın durduğu yerle, Müslümanın durduğu yerin farkını bilme açısından bu tespitin çok önemli olduğu kanaatindeyim.

Bu ayeti kerime üzerinden yüce Allah cc, yönetim ve yönetmenin Allah-insan ilişkisi

açısından en öncelikli bir iş olduğunu emretmektedir. Şeytanın isyanının yüce Allah’a değil de Adem’in halifeliğine olduğu apaçıktır. Bunun için Allah’a isyan etmiştir. Acaba bizler bunu nasıl anlıyoruz? Tevhidi açıdan bu kadar öncelikli bir meseleyi tali bilmek caiz mi? Ne hazin ki bugün bırakın bunun tali bir iş olarak bilinmesi, içimizde tevhid namına yönetimden uzak kalma hususunda manipülatif bir algı hakim olmuş durumda. Bu da düşmanın işini kolaylaştırmaktadır.

Tevhidi düşünen Müslümanlar olarak, toplum yönetimini öncelikler arasına almamız gerekir. Tevhiden bunun terkinin oluşturduğu sapmadan daha büyük bir sapma olamaz. Yeryüzünü içindekileriyle yaratan Allah, ama idare edenler O’nun düşmanları olsun! Bu çelişkinin tevhiden tarifini yapmak mümkün değildir. O’na ait dünyanın, düşmanları tarafından idare edilmesinden daha büyük bir terslik ne olabilir?

Tağuti sistemler varken biz böyle bir göreve talip olamayız diyenlere karşı deriz ki; Peygamberler tevhidi davalarını Tağuti sistemlerin hakimiyeti içinde mücadele ederek yürütmüşlerdir. Hiç bir peygamber tevhidi devr almamıştır. “Tağuti sistem içinde çalışmak ile, tağuti sistem için çalışmak ayrı şeylerdir.”

Son olarak, “...Kur’an ile uyanma zamanı gelmedi mi? Hadid/16 Kur’an neyi emretmişse o tevhittir ve bizim için bağlayıcıdır. Müslümanların Müslümanlar tarafından yönetilme talebi Kur’an’ın bize verdiği bir hak ve yerine getirmekle yükümlü olduğumuz ilk ilahi emirdir. Terki orda dursun ertelemesi bile caiz değildir. Dünyamızın idaresini din düşmanlarına bırakmaktan daha büyük bir kayıp ne olabilir?