• DOLAR 32.57
  • EURO 35
  • ALTIN 2459.898
  • ...

İnsanlar herhangi bir haberi, makaleyi veya araştırmayı okurken genellikle kafa yoran ifadelerden hoşlanmazlar. Hakeza çetrefilli anlatımlar, rakamlar veya tanımlar da cazip gelmez. Çoğunlukla okumaktan vazgeçerler.

Vaziyet böyle olunca, gündemin girift konularını araştıran, okuyan, anlamaya çalışan insanlar hariç, toplumun kahir ekseriyeti daha yüzeysel, magazinsel konularda kaybolup gidiyor.

Ya da haber merkezleri neyi servis ediyorlarsa, onlarla yetiniyorlar.

Oysa eğitim, sağlık, kültür, sanat, ekonomi, iç siyaset-dış siyaset vb. konularda gölgede kalmış,  perdesi aralanmamış o kadar çok konu var ki...

Tamamına vakıf olmak elbette gerekmeyebilir ancak, en azından bizi ilgilendiren boyutlarıyla ilgilenmek mecburiyetindeyiz.

Örneğin yapılan bazı ekonomik araştırmalar. Çoğunun sonucu gözü ve gönlü ağlatacak türden. Ama gündem olamıyorlar ne yazık ki.

Malum Memur-Sen her ay düzenli olarak açlık-yoksulluk araştırması yapıyor. Geçtiğimiz Ağustos ayının sonuçlarına göre; açlık sınırı 2.455,7 TL, yoksulluk sınırı ise 7.123,4 TL olarak belirlenmiş.

Yine bu araştırmaya göre eğitim-kültür malzemelerinde, ulaştırma ve haberleşmede, sağlık maddeleri fiyatlarında ve su faturalarında ciddi bir artış söz konusu.

Bütün bunları niye yazdık peki?

Zaten bilen biliyor, takip eden ediyor. Derdimiz malumun ilanı değil elbette.

Fakat bu verilere göre şunu anlamamız gerekiyor, ülkemizde elit bir tabaka dışında yoksul olanların sayısı tahmin ettiğimizin çok çok ötesinde.

Bunu anlamanın en kolay yolu yoksullukla paralel seyreden yoksunluklar hiç şüphesiz.

Çünkü yoksulluk = yoksunluk!

Bunu manevi anlamda bir denklem olarak görmeyelim elbette. Tabi ki varken şükür, yokken sabır gerekir. Bu mülkün yegâne sahibi olan Rabbimize karşı bir isyan da değil. Bu mevcut sistemin ekonomik dengelerinin adalet boyutunu sorgulamak ve gözler önüne sermek olarak değerlendirilirse daha yerinde olur.

Çünkü yoksulluk daha çok yaşam şartları ve standartları ölçeğinde değerlendirince muhakkak yoksunluk getiriyor. Zaman zaman manevi huzuru da kaçırmıyor değil.

Ayrıca mesele zenginlik ve fakirlik meselesi de değil.

Rabbimizin yeryüzüne halife olarak gönderdiği insanın fıtri olarak ihtiyaç duyduğu şeylerden mahrum kalması onda ciddi bir yoksunluk duygusuna yol açar.

Yukarıdaki araştırma sonucuna göre bu pandemi şartlarında, yoksulluk sınırı altına düşen her aile ve bireyde bu durumun yaşanması kaçınılmaz.

En çokta yukarıda saydığımız alanlarda...

Eğitim, sağlık, kültür, ulaşım vs. vs.

Liste uzayıp gidiyor...

Herkes bilir ki bir ülkede doğal afetler, savaşlar, salgın hastalıklar olduğunda bundan en çok yine maddi imkânları az olanlar etkilenir.

En bariz örneği, şu an Anadolu'da Covit hastası olduğu halde, hastanelerde yer bulamadığından ve özel hastaneye gidemediğinden evde tedavi adı altında mağduriyet yaşayanlar. Bu ve benzeri mağduriyetlerden mustarip olanlara 'bir lokma bir hırka' edebiyatından bahsetmek ne kadar adaletli bir davranış olur?

Varlık = imkân olunca, yokluk = yoksunluk oluyor haliyle...

Devlet büyükleri sık sık kadim medeniyetimizden örnekler veriyor yeri gelince..

Yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var; geçmişte kılık kıyafet değiştirip halkın arasına karışan etkili ve yetkili kişiler olurmuş. Halkın durumunu ve yaşantısını, ihtiyaçlarını bizzat öğrenmek için. Bu gelenek yeniden ihya edilse belki bazı güzelliklerin inşası da peşi sıra gelir, kim bilir?

Belli ki bol maaşlı danışmanlar yetmiyor halkın mazlumiyetini ve mağduriyetini anlatmaya...