Zillet bizden uzaktır!
Dünya üzerinde hiç bitmeyen ve asla da bitmesi mümkün olmayan bir yarıştır, üstünlük yarışı. Hatta bazen yarışın da ötesinde savaştır. Fani ölçütlerle yapılan ölçümlerle, insanoğlu kendince yargılar ve sonuçlandırır üstünlük yarışının veya savaşının, galibini-mağlubunu...
Neye göre galibiyet kime göre mağlubiyet, demeden vuruverir damgayı..
Oysa El- Hak olanın yanında galibiyet ve mağlubiyetin kıstasları gayet açık ve nettir. Asıl üstünlük yani izzet, El- Aziz olan, mağlup edilmesi asla mümkün olmayan Allah'ın (c.c) yanındadır. O'nun yanında, tarafında durmaktadır. O'nun razı olduğu safta durabilmek ve sebat etmektedir. Eğer El- Muiz olan izzet mertebesine çıkarmışsa, ötekinin tekmesi, berikinin çelmesi artık sadece boş uğraştır. Zira bu şekilde izzet sahibi olmak, zaten zillete götürecek her türlü sebepten de korur ve emniyetle kuşatır aziz olanı.
“Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için şiddetli bir azap vardır. Onların tasarladıkları boşa çıkıp bozulur.” (Fatır, 10)
Meseleye bu şekilde, yani vahiy merkezli bakınca, dünya gözüyle nara düştüğü görülen birçok aziz, tam aksine nura gark olmuştur, biiznillah...
Bir de Allah Azze ve Celle' nin, El- Muzil isminin tecelli ettiği, zillet elbisesini giyenler var; fani olanı, baki olana tercih eden. İzzet ve şerefi reddedip, zillet ve meskeneti seçenler!
Allah'ın takdir buyurduğu nimete ve konuma kanaat etmeyenler; hayırlı olanı bırakıp, bayağı ve basit olana, süfli arzuları nedeniyle tamah edenler!
İzzeti ve galibiyeti yanlış adreslerde arayanlar;
“Onlar, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost ve sırdaş ediniyorlar. Yoksa onlar kâfirlerin yanında izzet, şeref ve kuvvet mi arıyorlar? Boşuna aramasınlar. Çünkü izzet, şeref ve kuvvet tamamıyla Allah’a aittir.” (Nisa, 139)
Şurası muhakkaktır ki, tutulan yol, tutulan dostluklar, tutulan bağlar elbet İzzeti ve Kudreti yüce olanın hesabındadır. Keza, bırakılan yollar, bırakılan dostluklar, bırakılan bağlar da O’nun hesabındadır. Kime izzeti, kime zilleti vermiştir elbette en doğrusunu yine ‘O’ bilir. Ama şunu biliyoruz ki, kendine yakın olanı, rızası için gözyaşını, terini, kanını feda etmekten geri durmayanı elbette izzet-i ikramıyla mükâfatlandıracaktır. İzzet tacıyla taçlandıracaktır.
Artık dileyen dilediği kadar konuşsun dursun;
“Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz 'izzet ve gücün' tümü Allah'ındır. O, işitendir, bilendir.” (Yunus, 65)
İzzet sahibi için, özellikle Kur’an’da geçen ahiret sahneleri en büyük ders ve tesellidir;
“Onların zillet içerisinde boyunları bükük, yürekleri tir tir o ateşin karşısına çıkarıldıklarını ve göz ucuyla etraflarına ürkek ürkek bakındıklarını göreceksin. İman edenler bu manzara karşısında diyecekler ki: “En büyük ziyâna uğrayanlar, kıyâmet günü hem kendilerini hem de âilelerini böyle hüsrâna sürükleyenlerdir.” Şunu bilin ki zâlimler, devamlı ve sonu gelmez bir azabın içinde olacaklardır.’’ (Şura, 45)
Bugün Kerbela imtihanından farksız bir imtihandayız. Dinini makam ve saltanatı uğruna verebilecek Yezidler ve Yezidlerden koltuk dilenenler, dünyanın fani rahatı ve huzuru(!) için; suskunluğu, izlemeyi, zilleti seçenler var. Rabbimiz bizleri muhafaza buyursun.
İzzeti zillet, zilleti izzet sayanlar ve sananlar var.
Tüm bunların aksine, kim ne derse desin, peşin hükümlerle haksız faturalar kessin hatta. Aziz olan Allah'a (c.c) yar ve yaren olup, Hüseyin'ce bir diriliş ve direnişi kuşanabiliyorsak, Rabbimizin izniyle;
Zillet bizden uzaktır!