Bana Arkadaşını Söyle…
“Bana arkadaşını söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim” sözü boşuna söylenmiş değildir. “Üzüm üzüme baka baka kararır.” Kişi beraber gezdiği, arkadaşlık ettiği kişinin rengini alır. Haliyle, hareketleriyle, oturuş ve kalkışıyla arkadaşına benzer.
Ben, arkadaşlık ettiğim kişiden etkilenmem demek, doğru değildir. “Esansçının yanına gidenin üzerine esans kokusu, körükçünün yanına giden kişinin üzerine körüğün kokusu siner.” Bu irade dışı gerçekleşen bir şeydir.
Hiç kumar oynamayan ve bilmeyen kişi, kumar oynayan arkadaşına takılıp yanında oturur ve seyreder. Arkadaşı, bir hacet için dışarı çıkınca arkadaşına, “sadece yerime otur, ben gelinceye kadar durumu, idare et” der. Oyuncular, oynayacak bir arkadaş bulunamayınca, beraber takılan arkadaşlarına, “ne kadarını biliyorsan o kadar oyna” derler. Derken adam bir kumarbaz olup çıkar ve kumar masasında diğer arkadaşlarından daha fazla oturur hale gelir.
Sigaraya, esrara, eroine, içkiye alışanlar hep arkadaşlarının teşviki ile “bir kereden bir şey olmaz”, “al bir sefer de sen dene”, “bir tadına bak” gibi sözlerle kötü ahlaka sahip olurlar.
En temiz ailenin en temiz çocuğu dahi, kötü arkadaşın teşviki ile kendisinden umulmayan hareketlerde bulunur. O kötü alışkanlığı çocuğunda gören aile, ilkin şaşırır ve durumu kabullenmez ve başından kaynar sular dökülmüş gibi bir hal alır. Ama suçun en büyüğü ailenindir. Çünkü anne ve baba, çocuğunun arkadaş seçiminde dikkatli olmamıştır. Çocuğu kendi haline terk edip gerekli hassasiyeti göstermemiştir. Meydana gelen boşluk zamanında çocuk kapacağını kapmıştır. Kapılan kimi davranışların bazen tedavisi mümkün, bazen de mümkün değildir. Çocuğu, hırsızlık, eroin ve benzeri kötü davranışlara alışan ailenin polise “çocuğumu yakala içeri at, yeter ki bir süreliğine de olsa bu halden uzak kalsın” dediklerine şahit olmuşuz.
Kötü arkadaş, kişiyi kötülüğe sürüklediği gibi iyi arkadaş da kişiyi iyiliğe sevk eder. Hadisi şerifte yüz kişiyi öldürdüğü halde “tövbem kabul olur mu” diye soran adama, “bulunduğun o kötü toplumdan ayrıl, falan yerdeki iyi toplumun içine katıl” tavsiyesinde bulunulmuştur.
Tanıdığım yaşlı bir nenenin iki erkek çocuğu vardı. Bunlar, doğuştan saçları, kaşları, kirpikleri tamamen beyaz olan iki kardeşti. Birisi cami ehli, temiz ve dindar, diğeri ise tam zıttı, namazı, niyazı olmayan, esrar kullanan biriydi. Yaşlı nene, ne kendisinin ne de dindar oğlunun kötü alışkanlıkları olan oğlunun odasında yatmak istemediğini, esrar kullandığından kendilerine zarar vermesinden korktuklarını belirtirdi.
Nenenin dindar oğlunu camiye, cami ehli bazı arkadaşları alıştırmış. Camiye alıştırırken neredeyse din düşmanı denebilecek kimi hemşerileri yaşlı neneye “senin oğlunu camiye götürüp kafasını yıkayacaklar, onu bozup kötü yollara sokacaklar” gibi telkinlerde bulunmuşlar. Yaşlı nene, günlerce caminin kapısına gidip oğlunun peşini bırakmaları için ağlamış. Diğer oğlunun ise camiye gitmesine mani olmuş. Nene, “Bu gün yaptığımdan çok pişmanım. Dindar oğlumu camiye götürenlere her gün dua ediyorum. Diğer oğlum için ise ölse de kurtulsa diyorum” diyordu.
İşte bu yaşlı nene gibi çok aile çocuğunun iyi arkadaşlık ortamlarına katılmasını teşvik etmez, o yolları kimi zaman ders çalışma bahanesi, kimi zaman birilerinin kötü telkinleri neticesinde engeller. Sonrasında çocuğunun girdiği kötü ortamlardan dolayı çocuğunu kurtarmak için çabalar ama başarılı olmaz.
Arkadaşlık edildiğinde Allah’a götüren arkadaşlar edinmek temennisi ile sizi Allah’a emanet ediyorum.