Basın; tarafgirlik ve ilkesizlik girdabında can çekişiyor!
Basın önemli bir iletişim aracıdır. Önem verildikçe de etkileyen ve sürükleyen oldu. Basın, sosyal medya platformlarıyla çok ilerledi, ancak bu sefer insanlık, sağlıklı bilgiye ulaşmada büyük zorluklar çekmeye başladı.
Bilgi deryası diye daldığımız platformlar, maalesef bizi etrafımızdakilerle ilgili cahil kıldı. O kadar dünyamıza girdi ki, ona dalarak neredeyse kendimizi, çevremizi, görev ve sorumluluklarımızı unutur olduk.
Farklı iletişim ağları arasında adeta sözde hızlı mekik dokuyarak, bilginin künhüne ulaşmaktan gittikçe uzaklaştık. Böylece asıl ve doğru bilgiye ulaşmaya zaman bulamadık.
İletişim, bilgi ve teknoloji çağında insanlar belki de farkına varmadan zihinlerine doldurdukları ham bilgilerle adeta sersemleşti. İnsanlar oradan aldığı bilgiyle gelişmedi, öğrenmedi; biliyor gibi görünmeye çalıştı. İnsanlık elinde akıllı telefon olmadan neredeyse evin yolunu bulamaz duruma geldi. Teknolojiye bağımlılık insanın hayatla olan neredeyse bütün bağlarını kesti.
Medya; iyilikleri yapmada, kötülükleri önlemede öncü rol oynayabilirdi. Ayrıştıracağına birleştirici olabilirdi. Bağları sıkılaştırabilirdi. Hayatın olmazsa olmazlarına katkı sunabilirdi.
Medya üzerinden medeniyetin zirvesi için kulaç atılabilirdi. İnsanların sahih ve doğru bilgiye ulaşmasına katkı sunarak daha adil ve ilkeli davranılabilirdi.
Milyonlarca insana hitap eden ekranları, üç beş tarafgire bırakmak gibi bir ilkesizliğe düşmeyebilirdi.
İlkeli, tarafsız, bağımsız diye nitelendirilen yayınlar, tarafgirlik ve ilkesizlik girdabıyla boğuşmayabilirdi.
Kimi partilerin ilçe belediye başkan adaylarının çıktığı ekranlara, diğer partilerin en azından genel başkanları çıkarılabilirdi. Tarafsızlık ilkesinin altı bu kadar boşaltılmayabilirdi.
Bütün bunlar demektir ki; ekranlarını başkalarına hakaret için satanlar, vicdanlarını da ilke ve onurlarını da az pahaya satmışlardır.
Maalesef televizyon sunucularının birçoğunda da yürek yok, dik duruş yok, insaf yok, ilke yok, yetenek yok, hatta bilgi yok.
Konuk diye çağrılanın söylediklerinin hepsi doğruymuş gibi ekran başındaki izleyici gibi konuğunu izleyip duranlar, nasıl program yöneticisi olabiliyor ki?! Bu belki onların cehaletlerinden de kaynaklanıyor olabilir.
Daha önce defalarca tekrarlanan bir iftirayı temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp getirene genelde bir cevapları olmuyor bunların. ‘Öyle dendi, ama bu yalanlandı’ gibi bir müdahalelerini neredeyse hiç göremezsiniz.
Bu nasıl bir moderatörlük, bu nasıl bir program yöneticiliği, bu nasıl bir gazetecilik veya televizyonculuk?!
Bakıyorsunuz, ekrana çağrılan kişi kendini bilmez yalancının biri ve yalan ile iftirayı gırla götürüyor; ama sunucular veya program yöneticilerinin; ‘ya arkadaş, sen öyle diyorsun da, başkasına söz hakkı doğdu/doğuyor. Ya artık sus ya da onların programa bağlanma hakkı doğdu, doğuyor!’ gibi onurlu bir duruşu sergiledikleri maalesef pek görülmüyor.
Her seferinde aynı yalan ve iftiralar ve her seferinde sözde moderatör olacak kişi bunu yeni duymuş gibi, ‘Vay be!’ dercesine milletin, vatandaşın kıymetli zamanına adeta suikast yapıp duruyor.
Basın önemli bir iletişim ağı, ama maalesef çok kirletildi. Silah gibi kullandılar, kullanıyorlar. Halkın huzur ve refahına maalesef bu basın yayın üzerinden zehir saçtılar/saçıyorlar.
Medya savaşlarıyla milletin, insanların onurlarıyla oynadılar. Hak etmediklerini medya üzerinden gasp ettiler.
Sözün özü basın; tarafgirlik ve ilkesizlik girdabında can çekişiyor. Yüce Allah böylesi medyanın ve medyacıların şerrinden bizi ve memleketimizi muhafaza etsin!
İyi, yapıcı ve ilkeli medyayı tenzih ediyorum, tabii.