Ülkenin dört bir yanından yankılanan ortak bir şikayet: Geçinemiyoruz...

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan 2024 Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre, ülkemizin en önemli sorunu hayat pahalılığı. Ekonomi başlığı altında değerlendirilen bu sorun, halkın büyük bir kısmını doğrudan etkiliyor.

Bir türlü önüne geçilemeyen enflasyon ve gelir dağılımındaki derin adaletsizlik toplumun her kesimini zorluyor. Artık temel ihtiyaçları karşılamak bile büyük bir mücadele gerektiriyor. Özellikle kiraların astronomik seviyelere ulaşması, dar gelirli vatandaşları daha da çaresiz bırakıyor. İnsanlar ay sonunu getirememekten, faturalarını ödeyememekten ve sağlıklı beslenememekten şikâyetçi.

Geçinemiyoruz sözü, artık sadece bir şikâyet değil, toplumsal bir gerçekliğin ifadesi hâline geldi.

Asgari ücrete yapılan zamlar, hızla yükselen hayat pahalılığı karşısında anlamını yitiriyor. Serbest piyasanın kontrolsüzlüğü, fiyat istikrarını bozarak tüketicinin cebini boşaltıyor.

Halk, bu ekonomik dengesizliğin bir an önce düzelmesini bekliyor. Ancak mevcut tablo, daha uzun süre bu zorluklarla mücadele etmek zorunda kalacağımızı gösteriyor ne yazık ki.

TÜİK verilerine göre Türkiye'de ücret ve yevmiyeyle çalışan özel sektör işçileri toplamı 17 milyon 433 bin kişi olarak yer alıyor. Asgari ücrete yapılan zamlar, çoğu zaman cebe girmeden eriyip gidiyor. Çünkü serbest piyasa, her zammı fiyatlara katlayarak yansıtıyor. Denetimsiz artışlar, vatandaşın belini büküyor.

Yaklaşık 16 milyon emekli, aldıkları maaşla hayatlarını sürdürmeye çalışıyor ancak çoğu, insanca yaşamaktan çok uzak bir hayata mahkûm ediliyor. Artan fiyatlar karşısında maaşlar yetersiz kalıyor, alım gücü her geçen gün daha da eriyor.

Sokaktaki vatandaşın, asgari ücretlinin, emeklinin, en temel ihtiyaçlarını alamayan, her ay faturaları denkleştirmeye çalışanların gerçeği hayat pahalılığı.

Özellikle büyük şehirlerde yaşamak hayatta kalma savaşına döndü. Kira fiyatları, neredeyse maaşların yarısını hatta fazlasını yutuyor.

Emekliler açısından tablo daha da karanlık. Emekli, yıllarca verdikleri emeğin karşılığında insanca yaşayamıyor. Aldıkları maaş ne markete ne de eczaneye yetmiyor. Oysa emeklilik insanın huzurla yaşaması gereken dönem olmalıydı.

Ekonomik kriz sadece rakamlarda değil, yüzlerde, seslerde, sokakta kendini gösteriyor.

Bu tabloyu değiştirmek kolay olmayacak. Ama bu ülkenin insanı, daha adil bir gelir dağılımını, denetlenebilir bir piyasa sistemini ve en önemlisi yaşanabilir bir hayatı hak ediyor. Sadece günü kurtarmak değil, geleceği de güvence altına almak zorundayız. Ekonomik istikrar artık bir zorunluluktur.

Hayat pahalılığı, sadece cüzdanları değil, umutları da boşaltıyor. Bu nedenle karar vericilerin, bu krizi öncelikli sorunlar arasına alıp çözmeleri gerekiyor. Aslında bu sadece bir ekonomik mesele değil, aynı zamanda bir toplumsal çöküşün habercisi olabilir.

İktisadi büyüme, toplumların kalkınmasında ve bireylerin yaşam standardında önemli bir rol oynuyor. Geçmiş yıllara nazaran bireylerin hayat kalitesinde gözle görülür bir iyileşme yaşandığı inkâr edilemez. Çok değil bundan belki 30 yıl, 40 yıl öncesinde birçok evde olmayan temel ihtiyaç ürünleri, bugün hemen her evde bulunuyor.

Ama bugün geldiğimiz noktada, bu kazanımların yerini yeniden geçim derdine bıraktığını görüyoruz.

İktisadi büyümenin toplum için anlamlı olabilmesi, sadece makroekonomik göstergelerle değil, bireyin yaşam kalitesiyle ölçülmeli. Refahın tabana yayılması, gelir dağılımında adaletin sağlanması ve temel ihtiyaçlara erişimin kolaylaşması gereklidir.

Ekonomik kalkınma yalnızca büyüme oranlarıyla değil, bireyin yaşam kalitesiyle ölçülmeli. Yetkili merciler hayat pahalılığını yalnızca ekonomik bir sorun olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir risk olarak görmeli ve çözüm üretmelidir. Aksi takdirde, kağıt üzerindeki büyüme, sokaktaki vatandaş için bir anlam ifade etmeyecektir.