Trump İslam âlemine iki önemli tehditle işe başlıyor
1- Kudüs`ü İsrail`e “Başkent” olarak tescilleme tehdidi.
2- “Radikal İslam terörizmi” kodlaması ile “İslam`ı yeryüzünden silme” tehdidi…?
Kimse abarttığımız düşüncesi ile bu söylemini yumuşatmaya çabalamasın. Çünkü bu mesajın kod açılımı ve Trump`un beynindeki ifadesi; yine onun seçim sürecinde sarf ettiği “Gerekirse Amerika`daki tüm Müslümanları sınır dışı ederiz, Müslümanların ülkeye girişini yasaklarız” beyanatlarında deşifre oluyor. Seçtiği kabinesi iyice tetkik edilirse “Ebrehe`nin Kâbe saldırısı için hazırladığı fil ordusu” misali bir hazırlık görülecektir. Yanılmıyorsam partisinin amblemi de fil şeklindedir. İnşallah sonu da Ebrehe gibi olur. Kâbe`nin rabbi her Ebreheye bir “Ebabil seriyesi” hazırlamaya kadirdir. Daha önce Bush ve diğerleri de benzer tehditler savurmakla kalmamış fiilen işgallere de girişmişlerdi. Sonuç yine değişmeyecektir.
Asıl sonucu belirleyecek; onların tavırları değil, İslam âleminin tutumu olacaktır. İslam âlemi akıllı hareket etmezse kalanları da Suriye`nin, Irak`ın, Afganistan`ın, Libya`nın durumu ile yüz yüze kalabilir. Özellikle şu anda topun ağzında Türkiye var. Ayrıca şu da bilinmelidir ki, Trump bu işin sebebi değil, Avrupa`da hatta diğer kıtalarda yükselen “İslam karşıtlığı” ile ilgilidir.
Bu tehdit karşısında; hem Müslüman ülkelerin idarecilerine hem de Müslüman ülkelerdeki İslami yapıların kanaat önderlerine tarihi sorumluluklar düşmektedir.
Müslüman ülke idarecilerinin sorumluluğu şu cihetledir. Günümüz İslam coğrafyasındaki her bir ülkenin yurt edinilmesinde ve üzerinde yaşananların birbirini kabullenmesinde ona sebep İslami fetih ve İslam ortak paydasıdır. Bu bağın zedelenmesi birliğin zedelenmesi olur. O halde bu bağın hukukuna karşı hassasiyetler ciddiye alınmalıdır. Gelinen noktada en büyük sorumluluk ise İslami yapı ve kanaat önderlerine düşmektedir. “İslami vahdet” çabası ve ümmet olma şuuru bundan böyle en önemli samimiyet kriteridir. Bu İslami akidenin de bir gereğidir. Zira “tevhid” vahdeti gerekli kılar ilahi emir ve nebevi uygulama (sünnet-i saniye) da bu doğrultudadır.
İslami yapılar (partiler, STK`lar, cemaatler, gruplar, vs.) kendi yapılarını ve hareket metotlarını ümmetin vahdeti ile uyumlu tanzim edeceklerine; kendi bireysel ya da grupsal metod ve menfaatlerine hizmet edecek bir İslami birlik (buna ümmet dayanmaz) hayali ile tavır ve tutum geliştiriyorlar hatta kimileri bunu güç unsurları ile dayatıyor. Bu ivedilikle aşılması gereken bir sorundur. Mevcut tehditler karşısında; mezhebi ve meşrebi ayrılıkların kenara bırakılıp İslam`ın ve Müslüman âlemin topyekûn müdafaası zarureti doğmuştur. Bu samimiyet kriteridir. Ümmet ve vahdet şuuru davası ile; Allah`a emanetsiniz...